Her ne kadar eleştirilse de çeşit yok diye, zamanında kısıtlı imkanlara rağmen, kızılmaskeden süpermene, kötü ruhtan vampirlere kadar birçok çeşidi denenmiş çekilmiş sinema sektörüdür.
Bu filmleri izlediğinizde genel olarak kopya edilmiş, imkansızlıklardan türlü geçiştirmelerle kotarılmış sahneler görürsünüz. Eğer aynı hızda devam etseydi eminim şimdi çok farklı yerlerde olacaktı bu filmler.
Efenim şahsımın görüşüne göre bir dönemden sonra arabest illetinin aziz türk milletine musallat olması ve buna ilaveten geçim sıkıntısı, ideoloji ve fikir çatışmaları münasebetiyle türk sinemasında sadece bol acılı, lahmacun, çiğ köfte ve tavernalı aşk, meşk, kavuşamama filmleri çekilmiştir. Talep arzın devamı olduğundan bakmış ki yapımcılar, türk halkı salya sümük ağlamaktan garip bir zevk alıyor, napsınlar, bu türlere yönelmişler.
Türk sinemasının kısırlaşmasında, olduğu yerde kalmasında, hatta geriye gitmesinde yapımcıların olduğu kadar toplumun rengi de büyük rol oynamıştır. Bizler daha yeni yeni arabesk kimliğinden sıyrılma çabaları içerisine girmişken, bir de baktık ki cem yılmaz adında bir komedyen gora isimli filmi çekerek türkiyede bir çığır başlattı, iyi de etti.
Şimdiki yapımları beğenmeyebilirsiniz, çünkü atalarınız da daha öncekileri beğenmemişti. Peki ya denemeden başarı ve kalite nasıl yakalanabilir?
Dünyayı kurtaran adamın oğlu senaryo olarak bir boka benzemeyebilir ama görsellik açısından bizlerin de birşeyler becerebildiğinin kanıtıdır.
Daha çekilebilecek bir çok konu vardır. Tarihimiz konularla doludur, anadolu efsanelerle doludur. Yeter ki isteyelim, isteyince pekala yapabiliyoruz.