kişi kendinden örnek vererek yazacak bunu. okunur mu bilmem ama yaşayış olarak tasavvufa geçiş için bir örnek olarak bulunsun.
kendimi bildim bileli yaşayışım da ve insanlara davranışımda temel doğru olarak kabul ettiğim şeyleri 2011 senesinde hastaneye yatmakla bir ideolojiye oturtmaya başladım. bu hastane evresi akciğerimin sönmesine neden olsa da;teşhis konulurken de ameliyat olduktan sonraki dönemde de bunun hayırlısı olduğunu biliyordum. dünya düzenini algılayışım her şeyin olağan gelmesi gözlemlerime dayanan şeylerdi. ama inanış olarak aidiyet hissedemiyordum hiçbir görüşe. zaten tasavvufun güzel olayı da burada. hiçbir öğreti olmadan kişi özünde sorduğu sorulara cevap aradığında yaşayışı mutlak aşkı için oluyor. insanların yastıklarına başlarını koyduğunda sorup öteledikleri sorular aslında zorlaştıran birçok şeyi. akciğerimin sönmesine sebep olan şey bir DMT nöbetiydi. bilincim tamamen kapalı ve çevremde olan kimseyi tanımıyordum. gördüğüm şey tarif edilemiyor olsa bile gerçekliğine her şeyden çok inanıyorum. yanımda olan insanlar çocuklar arkadaşlarım olmasına rağmen duyduğum sesler gereksiz ve fuzuli geçiyordu. nöbetim bittiğinde yanlarına döndüğümdeyse yaşanan normal dünyanın geçici bir güzellik olduğunun farkına vardım. bu farkındalık beni olgusal olarak bildiklerimi araştırmaya itti. çok fazla kitap okuyan araştıran bir adam olmama rağmen gerekli şeyleri okumadığımı fark ettim. beni içsel olarak rahatlatacak konulara eğilmeye başladım. uzun süre başlamak için kaynak aradım."Amak-ı hayal" benim bu yolda başlayıp başucuma koyduğum ilk kitap oldu. bütün dinlerde yapılan ibadetler, yaşantılar ve mutlak gerçeği anlamak üzerine okuduğum en iyi tasavvuf kitabı. okunan şeylerin çoğalması araştırılan şeylerin olgularını destekler nitelikte olması "zaten ben bunları biliyordum ve böyle yaşıyordum"noktasına getiriyor. evet aslında tasavvufun özü bu şahsıma göre. kişi kendine sorduğu sorulara ne kadar yönelir cevap verirse dünya hayatı bir o kadar kolaylaşır. şu anda olduğum noktada çevremdeki insanların sormaktan çekindiği her soruya kulak açmakla alakalı. yakın çevremde olan içten içe huzursuz ama bunu saçma görerek paylaşamayan insanların varlığına şahit oluyorum. insanlar asıl merak ettiği sorulardan o kadar kaçıyorlar ki olmak istemedikleri insanlar oluyor ve bundan iğreniyorlar. bu yazıyı kim okunur mu bilmem ama içinizi kemiren en saçma soruyu bile araştırmaktan çekinmeyin. kendinize sorduğunuz her soru sizin yaşayışınızı kolaylaştıracaktır.