bugün
- kızların tipe bakmadığı gerçeği26
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi22
- bir kadın nasıl tavlanır18
- hemşire kızlar nasıl oluyor26
- bebeği gibi seven incitmeyen değer veren erkek26
- uludağ sözlüğe nasıl düştünüz29
- insanlar melek mi şeytan mı9
- sözlük kızlarının saç rengi9
- icardi190522
- düşün ki o bunu okuyor8
- çağ dışı teknolojilere özlem duymak8
- bir gavatın soyadını nick yapmak10
- mert hakan yandaş13
- nude istemeyen erkek9
- numan kurtuluş dem parti görüşmesi29
- dursun özbek gibi olsam utanırım8
- anın görüntüsü9
- iğrenç bir his tarif et33
- türkiye toplumunun ahlaksızlığa pratik zeka demesi8
- yakışıklı ama zengin erkek14
- çift maaş alan akpli bürokratların ücretlerine zam18
- en yaşlı özelliğiniz18
- sözlük kızlarına yürüyen vizyonsuz9
- sözlük yazarlarının abileri11
- erkek çocuk için isim önerileri9
- kocaeli de fabrikada yaşanan cinsel grup seks19
- aşkta yaş farkı önemli midir10
- az önce arabamdan inen tatlış kız12
- atatürk'ün hiç seçime girmeden ülkeyi yönetmesi22
- içip içip entry girmek8
- kediye kediş köpeğe köpüş diyen kız13
- arkadaşlar falıma bi bakar mısınız8
- bik bik bu sözlüğün divasıdır19
- emar15
- 170 boyunda 70 kilo erkek9
- suriyeliler suriye'ye dönsün10
- fake hesabım için nick önerileri9
- emmanuel emenike8
- vücutçu aptal erkek vs gösterişsiz felsefi erkek15
- yazarların ruh hali9
- düz dünyacıların güneş tutulmasına bakışı12
- köpekleri aklamak için sırtlana iftira atmak10
- bik bik'i ağdacıya götürmek11
- aykolik'in boyu yaşı kilosu mesleği8
- bik bik'in yaşı boyu kilosu8
- ahirette sorulacak ilk soru8
merhaba sonbahardan kışa geçiş evresi burukluğu,
sağnak yağan yağmurda, sileceklerinin plastiği bitmiş arabada ilerlerken "önümü göremiyorum" diye hayıflandım kendi kendime. boğaziçi köprüsünde önünü görmene gerek yoktur zaten, yan taraftaki gerçek olduğuna hala kendimi ikna etmeye çalıştığım varolan en güzel manzara önkörlüğe en premature teselli. lakin önümü göremiyorum iç sesiyle tetiklenen farkındalıklar silsilesi, öngörülemeyen telaşlı kederlere kapı açtı benliğimde. ruhumdan çatırdamaya sesleri duymaya başladım o andan itibaren. bir kadını kaybetmemek için çabalamayı özledim ben.
mutlak yalnızlıklar içindeyim. sevmediğim tenlerle sevişirken, geçmişin kıymetli zamanlarına buruluyorum. eskiden sevişmek yüce bir duyguydu. kalbim kilometrelerce öteden çarpmaya başlardı. eskiden sevişmek aşkın bir parçasıydı. yüzünü severdim sevdiceklerin, hisler dolardı ciğerime. öpüşmeden hemen önce; "cızzzzttt" elektrik arkları oluşurdu, atardı arklar gözlerden gözlere, bedenlerden dışarı taşıp derinin üzerinde dolaşırdı.
bir kadını kaybetme korkusunu özledim ben. işine gelmiyorsa siktirgit diyebildiğim kadınlarla sevişmeyi sevmiyorum.
eskiden öpüşmek, çikolatalı kek kıvamındaydı. çilek tatları alırdım, yasemin kokuları dolardı ciğerlerime. boynunu öpmeye yeltendiğim kadın, karşı konulamaz o duyguya teslim olup kendini salıverince, tenine değen tenim festival fişekleri atılmışçasına coşardı huzurdan.
yüzünü seyrettiğim kadınlarımı özledim ben, saçını düzelttiğim, yanağını okşadığım. ayakta durmak için bana güvenen, içindeki bütün kederleri yalnızca bana açan kadınlarımı özledim.
bir şiir çalındı kulağıma geçenlerde:
Güzel olan
Mevsimlere dur demek
Kar yağarken çiçek açtırmak ağaçlara
Güneşi bir akşam saatinde tutup bırakmamak
Sonra doldurmak ay ışığını kadehlere
Delicesine içmek
Ve unutabilmek her şeyi ansızın
Sevmek seni en yücesiyle sevgilerin
Birlikte geçmiş, gelecek bütün çağları aşmak
Güzel olan
Sevmek seni Tanrılar gibi
Seninle Tanrılaşmak...
bunu söyleybilecek kadınlarımı özledim, özlüyorum şu an;
kocaman bir evde yalnız başına oturmak acıklı sonla biten bir dünya klasiğinin son sahnesini gerçeklemek gibi. ev kocamanlaştıkça, evet gerçekten öyleymiş,
hayatındaki ölçülebilir boşluk miktarı da kocamanlaşıyor. somut acı kıvrandırıyor, yeterince soyutu varken.
kocaman bir ev; bomonti, marlboro, karanlık oda, bir monitör aydınlığı, en hüzünlüsünden müzikler...
arttıkça tüketen farkındalıklarımı sikeyim...
sağnak yağan yağmurda, sileceklerinin plastiği bitmiş arabada ilerlerken "önümü göremiyorum" diye hayıflandım kendi kendime. boğaziçi köprüsünde önünü görmene gerek yoktur zaten, yan taraftaki gerçek olduğuna hala kendimi ikna etmeye çalıştığım varolan en güzel manzara önkörlüğe en premature teselli. lakin önümü göremiyorum iç sesiyle tetiklenen farkındalıklar silsilesi, öngörülemeyen telaşlı kederlere kapı açtı benliğimde. ruhumdan çatırdamaya sesleri duymaya başladım o andan itibaren. bir kadını kaybetmemek için çabalamayı özledim ben.
mutlak yalnızlıklar içindeyim. sevmediğim tenlerle sevişirken, geçmişin kıymetli zamanlarına buruluyorum. eskiden sevişmek yüce bir duyguydu. kalbim kilometrelerce öteden çarpmaya başlardı. eskiden sevişmek aşkın bir parçasıydı. yüzünü severdim sevdiceklerin, hisler dolardı ciğerime. öpüşmeden hemen önce; "cızzzzttt" elektrik arkları oluşurdu, atardı arklar gözlerden gözlere, bedenlerden dışarı taşıp derinin üzerinde dolaşırdı.
bir kadını kaybetme korkusunu özledim ben. işine gelmiyorsa siktirgit diyebildiğim kadınlarla sevişmeyi sevmiyorum.
eskiden öpüşmek, çikolatalı kek kıvamındaydı. çilek tatları alırdım, yasemin kokuları dolardı ciğerlerime. boynunu öpmeye yeltendiğim kadın, karşı konulamaz o duyguya teslim olup kendini salıverince, tenine değen tenim festival fişekleri atılmışçasına coşardı huzurdan.
yüzünü seyrettiğim kadınlarımı özledim ben, saçını düzelttiğim, yanağını okşadığım. ayakta durmak için bana güvenen, içindeki bütün kederleri yalnızca bana açan kadınlarımı özledim.
bir şiir çalındı kulağıma geçenlerde:
Güzel olan
Mevsimlere dur demek
Kar yağarken çiçek açtırmak ağaçlara
Güneşi bir akşam saatinde tutup bırakmamak
Sonra doldurmak ay ışığını kadehlere
Delicesine içmek
Ve unutabilmek her şeyi ansızın
Sevmek seni en yücesiyle sevgilerin
Birlikte geçmiş, gelecek bütün çağları aşmak
Güzel olan
Sevmek seni Tanrılar gibi
Seninle Tanrılaşmak...
bunu söyleybilecek kadınlarımı özledim, özlüyorum şu an;
kocaman bir evde yalnız başına oturmak acıklı sonla biten bir dünya klasiğinin son sahnesini gerçeklemek gibi. ev kocamanlaştıkça, evet gerçekten öyleymiş,
hayatındaki ölçülebilir boşluk miktarı da kocamanlaşıyor. somut acı kıvrandırıyor, yeterince soyutu varken.
kocaman bir ev; bomonti, marlboro, karanlık oda, bir monitör aydınlığı, en hüzünlüsünden müzikler...
arttıkça tüketen farkındalıklarımı sikeyim...
güncel Önemli Başlıklar