der prozess

entry33 galeri
    24.
  1. franz kafka'nın çok derin içerikli bir romanıdır. benim de şimdiye kadar okuduğum en karışık şey. roman üst düzey bir banka memuru olan joseph k'in uyandığında odasında iki memurun kendisine suçlu olduğunu söylemeleriyle başlıyor. kafka'nın anlattığı şey farklı anlamlara çekilebilir sanırım ama benim anladığım mana çok oturaklı göründü. metaforları bu kadar abartıp konudan da kopmamak büyük yetenek valla.

    belirli bir yaşta yaşadığı bir olay , insanı hayatın anlamını bulmaya (dolaylı da olsa mutluluğu bulmaya) iter. daha sonra işinize mani olmaz ama asla kafası eskisi kadar rahat etmez. herkeste , her şeyde onu arar, her olayı ona yorar. peki o bahsettiğim şey nedir? dava. dava nedir? dava ; hayatın anlamını sorgulama çabası , mutluluğu arama uğraşıdır. suçunun ne olduğunu bilmemek de hayatın anlamını , yaşam amacını bilmemek.

    dava , sonuçta bir "suç davası" imiş. öyleyse söylenmeyen suç da "düşünmek" olsa gerek. "ilk dilekçe" -bizim açımızdan hayatı yorumlamaya dair ilk fikir- çok önemli ama çoğu zaman hiç okunmaz bile. (bkz: değişkenlik)

    hayat yolunda 3 ihtimal var:
    1. gerçek anlamda aklanma: hayatın anlamını çözen çok az kişi var imiş. Söylentiler , efsane gibi bir şey. Büyük ihtimalle tarihteki bazı önemli karakterlere ithafen söylenmiş.
    2. şartlı(görünüşte) aklanma: ilk zamanlar bir şeylere çok kafa yorup , kendince bir kalıpta hayatı yorumlayıp , ömür boyu her hareketi o kalıba uydurmaya çalışmak. Zaten kafka’nın da dediği gibi uymayan ilk harekette -ya bir kaç saat ya da seneler sonra- kafasındakiler yıkılıp baştan bir savunma(fikir) oluşturmak zorunda kalırlar.
    3. sürüncemede bırakma: hayat boyu bir arayış içinde olan. sürüncemede bırakanlar , ömrünün sonuna kadar kafasında soruyla yaşar giderler.

    Joseph k. , çeşitli alanlarda kişilerle konuşarak davasında ilerleme kaydetmek için uğraşıp durur. amca , dayakçı , avukat , hizmetçi , mübaşir , fabrikatör , ressam ve son olarak en önemlisi rahip. yani sanatdan dine kadar hayatın her alanında bir anlam arıyor. jim jarmusch'un limits of controlündeki sahnelerin daha alengirlisi gibi. ama onlar da işin içinde olmalarına rağmen aslından bihaber kişiler. genelde de kadınlardan bu konuda yardım teklifleri almıştır. hiçbirinde avuntu bulamayınca depresyon ve the end.

    ilk mahkemede "ben başkaları için burdayım , kendim için değil" diyerek olaylara dışarıdan bakan insan sonunda ne hale geliyor. davasıyla yakından ilgilenenlerin bitkinliği ve hayattan kopukluğu... ahanda kafkaesk dedikleri şey... fena bir şey.

    tüccar block'un zamanla avukatın köpeği olması , bariz hayatın anlamını vereceğini söyleyen kişinin bu dünyada kölesi olma meselesi...üstelik çözümün ondan gelmeyeceğini anlayıp gizlice başkalarından da yardım istemesine rağmen.

    yargıçların portreleri: (bize) belli yargılarda bulunanların da aslında özel bir tarafları olmayan , bir şeyden habersiz , ufak tefek ama kendilerini olduğundan büyük göstermeye çalışan kişiler olmaları. gelgelelim toplum içinde hep yüksek yerlerde olmaları (çatı katları , kürsü) onların söylediklerini biraz önemli kılıyor tabi. sorgu yargıçlarının yani yargılarının çıplak kadın kitapları vs olması. herkesin kendince bir doğru bulduğu , mantık yürüttüğü ortam durulamayacak kadar bunaltıcıdır. yargılananların genelde önemli insanlar olması da öenmli tabi. alt seviye insanlar hengameden kafayı kaldırıp hayatı pek sorgulama fırsatı bulamıyorlar demek istiyor reis. haksız da değil. yeterince işin içinde olanların ağız şeklinden(yani konuşmalarından) suçlu bulunacağını (yani çıkmaza girip hayattan kopacağını) anlıyorlar.

    herkesin uzlaşmacı olmasını tavsiye etmesine rağmen hizmetçi kızın dediği gibi K'nın sorunu kararlılığı ve inatçılığıydı. kesin sonuçlar istiyordu. gelgelelim bu da takıntı haline gelip onu bitirdi.

    Gelelim kıssadan hisseciğimize. yasa kapısı ve bekçi anektoduna göre herkesin hayat yolu(kader-ömür) ve hayatın anlamını bulma çabası farklıdır. çünkü yasanın kapısı hep açık , gözümüzün önünde ve tek bir kişi için yapılmıştır. adam yaşlandıkça gördüğünü/anladığını sanar ama zamanı gelmiştir bile. bekçi ise hayatın ta kendisi olmalı. hem onu destekliyor , yardım ve hizmet ediyor hem de engelliyor. bekçi , adamdan fazla kapıda bekliyor onunla birlikte. kapıya gelene kadarki zaman da bu konularda düşünmeye başlayana kadarki geçen yıllardır. adam gidince kapı da kapanıyor.

    kitabın betimlemeler de bir acayip. misal k'in o anki halet-i ruhiyesini anlatışına bakar mısınız :

    --spoiler--
    kendini ancak yabancı bir ülkede alt düzeyde kişilerle konuşan , kendisine ait ne varsa kendinde tutan , başkalarının yararlarından umursamazlıkla söz eden , böylece onları kendi gözünde yükselten ama istediği anda da bırakıp düşmelerini izleyebilecek bir insanın hissedebileceği kadar özgür hissetmekteydi.
    --spoiler--

    velhasıl-ı kelam bağzı şeylerin davası olmaz. * ama çok da şey katar size , eğer bitirebilirseniz. işte bunlar hep kafka...

    dipnot: orson welles bu romanı 1962'de filme çekmiştir. kendisi kodaman avukat rolünü alırken , başrolü de sapıklıklarıyla tanıdığımız anthony perkins'e vermiş . çok da iyi yapmış.
    (ismail hacıoğlu + jim parsons = anthony perkins )
    orson welles , kitaba -hele ki böyle bir kitaba- bu kadar sadık kalarak filme çok iyi aktarmış. screenplay zor zanaat dostlar dostlar , adam yapmış. brock'un 5 avukatı daha olduğunu itiraf ettiği sahne çok güzeldi. son sahnede biraz marjinallik yapıp olaya dinamit katmış ama ossun. kesin izleyin. işini ciddiye alan adamlar bir ayrı. şu sahnelerdeki kalitelere baksanıza:
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/521727/+
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/521731/+
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/521734/+
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/521736/+

    ***

    --spoiler--
    mahkeme senden hiçbir şey istemez. geldiğin takdirde seni kabul eder ve gittiğin zaman da bırakır.

    -mahkemeyi deli olduğuna inandırmak mı istiyorsun
    +bence mahkeme beni deli olduğuma inandırmak istiyor!
    --spoiler--
    3 ...