bugün

imf ye borç kapandı diyen vatandaş

doğruyu söyleyen ama ne açıdan söylediğini bilmeyen vatandaştır. imf'ye olan borç bundan 2 yıl önce 6 milyar dolardı. türkiye bu parayı bir gecede ödeyebilirdi zaten. mesele imf'ye olan borcu kapatmak veya imf'ye borç vermek değil. imf'nin borç alma durumunu detaylıca inceleyiniz, imf borca ihtiyaç duyan bir kurum değildir. ihtiyaç duysa dahi çözümü türkiye'de değil ikiz kardeşi dünya bankasında arar.

asıl sorulması gereken soru türkiye bu borcu nasıl kapattı olmalıdır. nitekim herkesin diline pelesenk olmuş özelleştirme kavramı bu borcun kapatılmasında önemli bir rol oynasa da, gelecek için umut vaat eden bir durumla karşı karşıya değiliz. çünkü özelleştirilen pek çok kurum kar etmeye başladıktan sonra özelleştirildi. öyle ki bunların en başında tüpraş ve türk telekom geliyor.

yıllardır yürütülmeye çalışılan sürdürülebilir cari açık politikasının sonuç vermediği gözler önündedir. sadece türkiye açısından değil dünya üzerindeki pek çok ülkenin de bu politikayı uyguladığı ancak netice olarak herhangi bir başarı elde ettiği henüz görülmemiştir. çünkü sürdürülebilir cari açık, borcun ödenmesi değil ertelenmesi yönünde bir politikadır. velhasıl borç ödenmeyip ertelendikçe gerek faiz gerek yeni borçlar sonrası cari açık hızla artmaya ve ağır bir yük oluşturmaya devam edecektir. burada da sorulması gereken ikinci önemli soruya geliyoruz. cari açık nasıl kapatılacak?

özelleştirme ile olmayacağı açık ve net. zaten bünyesinde doğru dürüst bilgi teknolojisine sahip herhangi bir ürün üretemeyen ve ciddi boyutlarda ara malı ithal eden bu ülke bu borcu nasıl kapatacaktır? çin ve doğu asya ülkelerindeki ucuz iş gücü ile günümüzde baş edebilecek tek bir ülke yokken dayanıklı tüketim malları üreterek bu borcun kapatılamayacağı artık anlaşılmalıdır. elin adamı elinde kullandığın iki bin liralık telefonun çipini yongasını üretip pazara sürerken, sen bu piyasada rekabete çamaşır makinesi ile katılamazsın. üzerinde düşünülmesi gereken en önemli konu budur.