bugün

ak parti şeriatı ne zaman getirecek sorunsalı

hiç bir zaman. zaten bunu soran adam akpyi iktidara getiren süreci de abdnin ortadoğu projesini de zerre kadar bilmiyor demektir. abdnin soğuk savaş sonrası dönem için ortadoğu projesi yıllardır aynıdır ve değişmemiştir. bu projeye biz bugün ılımlı islam diyoruz. nedir ılımlı islam? kapitale ve dış sermayeye alabildiğine açık, bu bakımdan da liberallerle dirsek teması halinde olan, iç politika ve sosyal konularda ise islami usüllere ve toplumun yapısıyla uyumlu bir yönetim modelidir. ılımlı islam aynı zamanda islami liberal demokrasileri de beraberinde ek paket olarak sunar. çünkü abd tarafından açık bir şekilde tecrübe edilmiştir ki saddam gibi diktatörlerin yönettiği ülkelere küresel sermayenin girmesi ve hadi diyelim girdi, orada güven ve huzur içerisinde varlığına devam etmesi imkansızdır. işte bu yüzden batılı anlamda olmasa da ortadoğuya devşirilmiş bir ılımlı islam projesi, abdnin bu bölge için bulduğu en son çözümdür.

ordu 27 nisan e-muhtırasından sonra sapır sapır döküldüğünde birileri hayal kırıklığına uğrayıp "meğer kağıttan kaplanmış bunlar" demişti hatırlarsanız. onlar şaşırdı ama biz şaşırmadık. dün, "memleketin çizgisini sağlama almak" bahanesiyle kafasına estikçe abdden yeşil ışığı alıp darbe yapan, kelle alan, hükümet devirenler bugün bayrağı türkiyede yükselen ılımlı islam hareketine kaptırmış durumdalar. ergenekon süreci de tam olarak bu bayrak değişimi sırasında yaşanan arbededir. halen bile ergenekonu, akpnin yurdu darbeci teröristlerden temizlemesi olarak görenler varsa açsın baksın gladyo neymiş, aldo moro nasıl öldürülmüş, bu işin arkasından kimler çıkmış?

peki neden ılımlı islam? samuel huntington bu projeyi yıllar öncesinden bir kahin edasıyla duyurmuştu aslında insanlara. (bkz: samuel huntington) bu adamın abdde üstlenmiş olduğu görevler gereği söylediklerine ayrı bir gözle bakmak gerekiyordu aslında. öyle de yapıldı. siyasetçiler tarafından çok ilgi çeken ve tüm zamanların en çok alıntılanan eseri olma özelliği gösteren "clash of civilizations?" isimli yapıtı kimi çevreler tarafından derin kuşkularla karşılanmış ve "acaba sovyet sonrası dönemin yeni düşmanları çin ve islam medeniyeti mi" dedirtmişti. bugün o soruların ne kadar haklı olduğunu daha iyi görüyoruz.

gelelim bu yapıtın türkiyeyle alakalı olan kısmına. bu makalede ve kitapta, türkiyeye ve islam medeniyetine ayrı bir yer ayrılmıştır. çünkü huntingtonın değerlendirmesine göre türkiye, "arada kalmış" bir devletti. kültürü ve sosyal yapısıyla tam bir islam devleti olan türkiye, atatürk ve onun yaptığı reformlar sebebiyle yönetim yapısı ve şekli olarak batı medeniyetinin bir çeşit uygulayıcısı konumundaydı. bu yapı onu soğuk savaş döneminde de idare ve muhafaza etti. hatta bu dönemde yükselmekte olan islami hareketler karşısında bile abd, sovyetlere karşı yunanistan gibi stratejik konumda olan türkiye için kemalist rejimin devamlılığını daha uygun gördü. ama bir yandan da yükselmekte olan bu islamcı hareketle de her zaman ilgilendi ve onlarla irtibat halinde oldu. öyle ki, darbeler her ne kadar komünistleri ve ülkedeki milliyetçileri yıpratmışsa da islamcı hareket, kesilen sakal gibi daha gür bir şekilde çıktı yerinden.

işte bu kısım çok önemlidir. çünkü huntingtonın tezine göre soğuk savaş sonrası yeni dünya düzeni, ya da bilinen adıyla new world order, ideolojilere dayalı olmayacak; daha çok din ve kültür odaklı olacaktı. huntington dünyayı dini ve kültürel medeniyetlere ayırıyordu ve en kritik medeniyetlerden birisi olarak islam medeniyetini işaret ediyordu. islam medeniyetinin belli bir lideri ya da rol modeli yoktu. suudi arabistandaki gibi kukla yönetimlerin fazla uzun dayanmayacağı aşikardı. nitekim arap baharında gördük ki, hakikaten de öyle oldu. ama türkiye de her ne kadar sosyal ve kültürel yapısıyla hem de osmanlıdan aldığı mirasla ortadoğuya model olabilecek bir yapıya sahip olsa da kemalist rejim buna engel oluyordu. dolayısıyla huntington açık bir şekilde bu rejimi kendi tezi için bir tezat olarak işaret ediyor ve türkiyede kemalist rejimin devrileceğine ve islami bir rejimin geleceğine dair kehanetlerde bulunuyordu. tabi her şeyde olduğu gibi bunu da yeterince inceleme gereği görmeyen türk basını ve aydını bu kehanetleri "laiklik elden gidiyor, şeriat geliyor" safsatalarına dönüştürdü. huntingtonın da işaret ettiği üzere abdnin ve onun deyimiyle batı medeniyetinin istediği şey iranın sünni versiyonu olan, şeriatla yönetilen, demokrasinin adının bile olmadığı bir türkiye değildi. istedikleri ve işaret ettikleri şey tam olarak da bugünkü şekle benzeyen bir "ılımlı islam demokrasisi" idi.

halen bile şeriat gelecek diye korkanlara benden tavsiye. hiç boşuna korkmayın, gelmeyecek. ama bunu duyunca da rahatlamayın hemen. çünkü huntingtonın planları tıkır tıkır işlediğine göre türkiyeyi bundan çok daha büyük tehlikeler bekliyor.