insan ruhuna yöneliş

entry4 galeri video1
    3.
  1. sigmund freud ve alfred adler'la birlikte psikanalizin 3 büyük devinden biri olan carl gustav jung'un en önemli eseridir. 3 bölümden oluşur. ilk bölüm ; ruhun , bilincin , bilinçaltının , arketiplerin tanımı gibi bilimum tanımın bulunduğu bir bölüm*. ikinci bölüm kompleksler , üçüncü bölüm ise düşler ve yorumlanması ile ilgili.

    insan psikolojisinin sadece 'baskı altına alınmış çocukluktaki cinsel istekler'(freud) ve 'çocukluğa ait güç iradesi'(adler) ile yorumlanamayacağını savunmuştur. bu temel amaçlara bir de 'eski çağlara özgü , ırksal içgüdülerin , düşüncelerin ve duyguların' (ırksal biliçaltı) de eklenerek çok yönlü incelemek gerektiğini savunmuştur.

    ırksal bilinçaltını açarsak jung'un ortaya attığı bu fikir biraz ilginç. bu abiye göre hastanın mitleri , canavarları ya da ejderhaları hiç mi hiç düşünmemiş olması , bunlarla ilgili sahneler görmesini engellemez. Bunlar , insan ırkının tümüne aittir. Varlıkları ne bir kabileye , ne bir halka ne de bir ırka özgüdür. burada, yüzyıllar boyunca mitlerde somutlaşmış , birbirine benzer görüntülerden oluşan psişik bir katmanla karşılaşıyoruz.bu bütün insanlarda ortak bir katmandır. bu katmana ırksal bilinçaltı denir. ırksal biliçaltı , kişisel deneyimlerin ürünü değildir. bizde doğuştan bulunur. Beden yapımız gibi ruhsal yapımız da , milyonlarca yıllık soygelişimsel izler taşır. yani biraz daha konuştuğumuz dile indirirsek yaşandığını bilmediğimiz tarihi bir olayı aslında biliçaltımızda biliyoruz . Default ayarlarımızda belirli bilgiler varmış gibi. Assasins creed oynayanlarda bir ışık yandı. *

    *
    *
    *

    geldik ikinci bölüm olan komplekslere...jung kompleksleri açığa çıkarmak için çağrışım deneylerini keşfetmiştir. çağrışım deneylerinde yöntem şu ; deneyci , adına "anahtar sözcükler" denilen , rastgele seçilmiş ve aralarında hiçbir anlam bağı bulunmayan sözcüklerden bir dizi hazırlar. daha sonra denekten , anahtar sözcüklere aklına gelen ilk sözcükle en kısa zamanda yanıt vermesini ister. 50 civarı kelimeye verilen cevaplar ve süreleri yazılır. daha sonra tekrar aynı liste üzerinden geçilir ve değişen cevaplar da not alınır. sonuca gelirsek özetle ; tepki süresi uzun olan ve yanlış cevap verilen anahtar sözcükler kompleks belirtisidir. işin ince yanı , denek duraksamalarının hiç farkına varmaz. çünkü önemli anahtar sözcüklerle her karşılaştığında bilinci hemen iç dünyaya döner ve dış dünyada olup bitenle ilgisini keser.

    gözünüzde canlanması için ;

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/476919/+
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/476920/+ *
    --spoiler--

    bu deneyden tüzel amaçlarla da yararlanılabilir. Deney , cinayet soruşturmalarında tersinden uygulanır. anahtar sözcüklerin arasına araştırılan olaylarla ilgili sözcükler serpiştirilir. "suçun ayrıntılarına yabancı olan kimse anahtar sözcüklerde olağandışı yan görmez. Oysa suçlu, sözcüklerle işlediği suç arasında bir ilişki kuracak , onları kompleks belirtisi olarak yansıtacaktır.

    bir gün zürih'te , beni bu tür bir deneyi uygulamaya davet ettiler ; bunun için denetimime dört özne verdiler ve "suç" yerini bulmaya yarayacak bir olgu seçmemde özgür bıraktılar . Bir kitaptan , üzerinde kırlarda oturan bir ressamın resmi bulunan bir yaprak yırttım. ressamın arkasında çan kulesi , önünde de resmini çizdiği inek vardı. resmin üzerine en belirgin nesnelerin adını yazdım : bu bir ressamdır , bir çan kulesidir , bir inektir vb. sonra aynı resmi , deneyi hazırlayan hukuk profesörüne gönderip kendisinden bana özne olarak yardım edecek dört öğrenciden birine göstermesini rica ettim. öğrenci bu resmi belleğinde tutarken , diğerlerinden bundan hiç haberi olmayacaktı. görevim , bu hiç tanımadığım dört öğrenci arasından , resmi görmüş olanı bulmaktı. ancak , şunu belirtmekte yarar var ; resim , sanık iskemlesinde oturan özne için çok zayıf bir uyarıcıydı. onda bir kompleksoluşturmuyordu. üstelik , bununla eğleniyor olabilirdi de ; algılanabilir tek coşku , öznenin açık vermeme çabasından kaynaklanabilirdi. öznelerimi bir topluluk önünde incelemem gerekiyordu. ilk özneyle bir çağrışım deneyine başladım. ne olup bittiğinden habersiz olduğu halde , her şeyin farkındaymış gibi gözükmekle aptallık etti , çünkü önemlianahtar sözcüklere , özel hiçbir tepki göstermedi.
    ikincisi çok kibar ve sakindi. oysa bütün önemli anahtar sözcüklere hemen tepki gösterdi. "işte , suçlu!" diye bağırdım ve gerçekten de oydu! bazı olgularda bu tür bir yolla suçluyu belirlemek olasıdır. suçluluğunu kanıtlamak ise kuşkusuz ama yine de kanıt yerine geçebilecek bir belirti bulunabilir. bu yolla bazı gerçek olguları gün ışığına çıkardığım oldu.

    --spoiler--

    bunu okuyunca aklıma direk porfiriy geldi. suç ve ceza'nın davaları sadece psikolojik delillere güvenerek dava çözen dedektifi. "suçluyu bulduktan sonra delil nasıl olsa bir şekilde bulunur. Allah büyüktür" diyen bir adamdı. *

    coşkun etkilerin gerçekliğini kanıtlamak için psikogalvanik fenomen adı verdiği bir yöntem keşfetmiştir. psikogalvanik fenomeni de şöyle açıklayabiliriz. bu deneyi yaparken bazı coşkun etkilerle karşılaşırız. bu etkilere karşı vücudumuzda bazı biyolojik tepkileri olur (yüzün kızarması , kalp çarpıntısı vs.) bu tür tepkiler sinir sisteminin etkilerinin sonucudur. sinir sistemi de elektrik akımı taşıyan kablolara benzetebiliriz. hastanın iki elini elektrotlara bağlar ve coşkun etkilerin oluşturduğu direnci sayısal olarak galvanometrede görürüz. özetle günümüzdeki yalan testinin dedesi. şöyle bir bakınca pek de geliştirememişler. *

    *
    *
    *

    son olarak geldik üçüncü bölüm olan düşlere...jung , düşleri 3 farklı tip olarak ayırmıştır ; tanıtıcı , indirgeyici ve ödünleyici içerikli düşler.

    düşlerin yorumlanmasında özerk çağrışımlar yöntemi kullanmıştır. özerk çağrışımlar yöntemi nedir? öncelikle jung'a göre düş yorumlamanın öyle kolay bir yöntemi yok. Her düş kendi içinde karışıktır ve izlenecek kolay bir yol yoktur. Her düşü baştan belli bir kalıba uydurmadan asıl amacına yönelik çocukca sorular sorarak olay örgüsünü anlamlandırmalıyız. işin ince kısmı , özerk kelimesinde. yani rüyadaki herhangi bir olgunun görünürde ne anlam ifade ettiğinden ziyade , hasta için ne anlama geldiği. çünkü bilinçaltının , bilincin aksine nedensel değil de simgesel bir çalışma yapısı vardır. misal ; düşümüzde ayna görüyorsak aynanın simgesel anlamını aklımıza ilk gelen şekliyle "özümüzü bizi gösteren" olarak algılamamalıyız. Aynanın , hasta için hangi önemli anının objesi olduğunu öğrenip , anlayıp , düşteki yerine bu anlam üzerinden yerleştirmeliyiz. misal ; ayna , hasta için küçükken sahip olduğu en değerli eşya olsun. aynanın kendisi için öneminden bahsedildiğinde ise aynasının kırıldığı gün için kompleks belirtileri gösteriyorsa aynanın düşümüzde anlatmak istediği şey "kaybetme korkusu"dur. *


    sonuç : "kendimi sevmiyorsam bir başkasını nasıl severim? kişi kendisine kötü davranırsa , başkasına nasıl iyi davranabilir? eğer kişiliğimize gereğince ilgi gösterirsek , kendimizi seversek , buluşlardan yeni buluşlara atlarız. ne olduğumuzu anlar , kendimizi sevmenin önemini anlarız . sevgiden yoksun olan kişi , hiçbir şeyi değiştiremez ve herşey olduğu gibi yoluna devam eder." o kadar kitap yaz sonra 'kendini sev'e bağla...şaka bir yana güzel kitap ve ben sadece kısaca özetledim. jung , kitap boyunca özellikle freud'a ve kuramlarına karşı çok saygılıydı(aralarındaki durum malumunuz). eksik ve kendi fikirlerine ters düşseler bile...* anladığım kadarıyla ikinci dünya savaşı jung'u çok etkilemiş . insanlığı etkileyen en büyük tehlikenin "ruhsal tehlike" olduğunu ve "birbirimizi daha iyi anlasak savaşmazdık" der. eline , bileğine , yüreğine sağlık...
    * * * * *

    kitaptan bazı alıntılar ;

    --spoiler--

    "ruhun bir salgı bezine benzediğine daha önce de değinildiği oldu. bu durumda düşünceler beyinsel bir salgıdan başka bir şey değildir ; işte size , ruhsuz bir ruh bilim."

    hasta suçunun cezasını çekecekti ; zihinsel çöküntü ruhsal bir olgu yaratmıştı ; zihin bozukluğu onu cezaevinden kurtarmıştı , bilincine yerleştirdiğim bu korkunç yük de
    (hastanın kafasındaki kötü niyetinin yüzüne vurulması) akıl hastalığından kurtardı onu
    ; 'çünkü , insan günahını kabullenirse onunla birlikte yaşayabilir ;
    oysa bundan kaçmak sayısız dertler doğurur'

    "Kompleksler bir ruhsal hastalık veya hastalık habercisi değil ,
    ruhsal oluşumumuzun bir parçasıdır. Asla tam anlamıyla komplekslerimizden arınamayız."

    "ruhun en ilkel yapısından doğan imgeler ve eğilimler düşte ortaya çıkarlar.
    yakından bakıldığında komplekslerle ilgili belirtilerdir."

    o zamanlar daha adı konulmamıştı heralde. "orta yaş bunalımı"nı güzel açıklamış;
    "bu dönemde yeni bir yaşam , insanın öğle sonrası yaşamı başlar. önceki dönemin ana verilerinin çoğu bu dönemde allak bullak olur. gençlik tutkuları eski gerçekliklerini yitirirler , yerlerini başka isteklere bırakırlar"

    "insanlar olmaları gerektiği gibi olabilseler , baskı altına aldıkları günahlarını çocuklarına yansıtmak zorunda kalmazlardı. bunda büyük ve üzücü bir gerçek yatmaktadır ; 'çünkü işlenmemiş günahlar bağışlanamaz...' "

    --spoiler--
    2 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük