bugün

unforgiven

clint eastwood'u anlayabilmek için bir kapı olan harikulade film. kısaca bilgi vermek gerekirse(benden önce yapılmadığı için) unforgiven, 1992 yılında clint eastwood'un hem yönettiği hem de prodüktörlüğünü yaptığı bir filmdir. kadro da filmin özü kadar devasadır: clint eastwood, gene hackman, morgan freeman.

filmin klasik westernlerdeki "kahramanlık" gibi kavramları yok sayarak yeni bir western evreni yarattığını söyleyebiliriz. gözleri görmeyen "kovboyluğa" hevesli ama çok tecrübesiz bir genç ve iki eski haydutun yolları kesişir. amaçları bir kasaba şerifinin keyfi yönetimini cezalandırmak gibi görünse de esasında yüzü çizilmiş fahişeden alcakları para tek gerçek sebeptir. zaten bu noktada gerçekleri yüzümüze vurur. buradaki savaşçılar kahraman ve yetenekli değil bilakis yaşlı, beceriksiz ve para için çalışan kovboy eskileridir.
gene hackman'ın canlandırdığı şerif ise tamamıyla bir otorite ve karizma timsalidir. filmde ayrıca sevdiğim bir nokta da bu olmuştur zira western filmlerinin %90'ında(ki hatrı sayılır bir western film haznem var sanırsam) şerifler-kanun adamları- yani otoriteler: aylak, çıkarcı ve korkak olarak tasvir edilirler. oysa küçük bill karakteri jilet gibi giyinmiş ve olanca karizmasıyla çoğu hasmını daha savaşmadan yenen birisi.

şahsen ben de yüzyıllar öncesinin ıssız amerikasını düşündüğümde aklıma kahraman savaşçılardansa şerifler altında ezilen köylüleri görüyorum. tüm kahramanlaştırma güdülerinin altında bunun ne kadar basit olduğu anlatılıyor. şöyle ki, başlangıçta ingiliz bob'ın(ismi bu muydu emin olamadım) anılarını yazan yazar sornaları gene hackman'dan etkilenir ve onunla kalır. sonraysa clint eastwood'un başarısı üzerine onu kahramanlaştırma çabasına girer. oysa clint eastwood'un karakteri tam da gerçektre olabileceği gibi kahraman olmayan adamın tekidir. "yazarım" deyince "mektup mu yazarsın" deyiverir.

kanımca unforgiven, hakim anti-kahraman görüşüne çok terstir. doğrusu eastwood'un yaptığıdır. hakim görüşte anti-kahraman: kas yığını, alkolik, karısından ayrı, geniş ve parlak suratlı polis eskisidir. anti-kahramanlık sinemada oldukça başarısız temsil ediliyor. edebiyatta ise yüzyıllardır oturmuş bir gelenek var (bkz: dostoyevski) belki sinemanın göze hitap edişi ile açıklanabilir bu. lakin devletten tıkır tıkır maaşını alan bir cehennem silahındaki mel gibson yahut die hard'daki bruce willis, sırf amirlerine siktir çektikleri için otorite karşıtı olamazlar.