bugün

türkiye ekonomisi

şimdi efendim biz ekonomiden bi bok anlamıyoruz, her şey bizim dışımızda gelişiyor diyorsanız fazla teknik olmayan bir dille yazacağım şu yazıyı okuyunuz ve gerçek hayatta neler olduğunu anlayınız.

bir ülkede ekonomi yönetimini etkileyen temel faktörlerden birisi ülkenin borçluluk seviyesidir. Diğer bir deyişle borçluluk oranı fazla olan bir ülke bağımsız ekonomi politikaları yürütmekte zorlanır. Türkiye örneğine bakacak olursak kamu kesiminin toplam borçları gayri safi milli hasılamızın(gsmh) yüzde 50'si civarındadır yani yaklaşık bir 200 milyar dolar civarında borcumuz bulunmaktadır. bu borcun ortalama vadesinin 1 yıl olduğunu varsayarsak ve ülkenin borcun tamamını pat diye ödeme imkanı olmadığını dikkate alırsak bu borcun her sene çevrilmek zorunda olduğu da ortaya çıkacaktır. yani hazine her sene 200 milyar dolarlık borcu ödemek için 200 milyar dolar kadar borçlanmak zorundadır. peki bu kadar para her sene nereden bulunmaktadır? türk mali piyasaları her sene hazineye 200 milyar dolar borç verebilecek derinlikte ve kapasitede değildir. doğal olarak hazine borçlarını ödemek için yabancı kaynaklara yönelmektedir. peki türkiye gibi kırılgan bir ekonomiye sahip bir ülkeye yüksek tutarlarda borç vermeyi kim göze alır? normal şartlarda kimse göze almaz fakat eğer faiz oranınız dünya faiz oranlarının 10 puan üzerinde olursa istemediğiniz kadar borç bulabilirsiniz. işte türkiye'de olan da budur efendim. bizim faizlerimizin neden hala yüzde 20'ler seviyelerinde gezinmesinin sebebi hazinenin paraya muhtaç bir finansal yapıda olmasıdır.

şimdi bir bilgi daha verip yolumuza devam edelim. 2001 yılında başlayan imf destekli programımızın hedefi nedir? temel hedef fiyat istikrarını korumak ve güçlü bir ekonomik yapı kurmaktır. fiyat istikrarından kastımız enflasyonun düşürülmesi ve tek haneli rakamlarda tutulmasıdır. bir ülkede fiyatlar nasıl düşürülür peki? fiyatları düşürmenin daha doğrusu fiyatların artış hızını düşürmenin çeşitli yöntemleri vardır. biz ekonomide bunlara sıkı maliye ve sıkı para politikaları deriz. peki nedir bu politikalar? kabaca sıkı maliye politikaları devlet harcamalarını azaltmak iken sıkı para politikası da para arzını kontrol etmektir, yani piyasadaki fazla paranın devletin kasasında durmasını sağlamaktır. türkiye cumhuriyeti zaten sürekli borçlanmak durumunda olduğu için mecburen sürekli tahvil satar ve piyasanın elindeki parayı çeker. bu durum hem enflasyonu durdurur hem hazineye fon sağlar. devlet harcamalarından kısmak da hazinenin elinde borç ödemek için ekstra bir kaynak oluşturur. faiz dışı fazla hedefinin konulması hem borç ödeme imkanı verir hem de kamu harcamalarını düzenler.

gördünüz, ekonomi politikamız böyle işte. peki bu ekonomi politikaları ekonominin kendisini nasıl etkiler? sıkı maliye politikası ve sıkı para politikası iç talebi daraltır. insanlar ellerindeki parayı faize yatırırlar, devlet harcamaları azaldığı için kişilerin eline geçen gelir de azalır. faiz oranları yüksek kaldığı için yatırımlar da azalma sürecine girer. bu şartlar altında ekonominin büyümesini sağlayacak tek faktör ihracattır. çünkü ihracat yabancı ülkelerden gelen taleptir ve yurtiçi ekonominin daralmasından en az etkilenecek yer orasıdır. bizim programımıza da zaten o yüzden ihracata dayalı ekonomik program denilmektedir. fakat şimdi garip bir durum vardır, ihracat gelirleri dolar kuruyla doğru orantılıdır. yani dolar kuru ne kadar yüksek olursa o kadar çok ihracat yapılır denebilir. ama yukarıda da belirttiğim üzere hazine yüksek borçlanma gereğini gidermek için faiz oranlarını yüksek tutmak zorundadır. yüksek faiz oranları yabancı yatırımcıyı ülkeye çekmekte ve ellerindeki dolarları bozdurmalarına sebep olmaktadır. yüksek faizler yüzünden sürekli yabancı yatırımcı gelmekte ve sürekli dolar bozdurulmaktadır. peki dolar arzının bu kadar yüksek olduğu bir ortamda dolar kurunun yüksek kalma ihtimali var mıdır? tabi ki yoktur. şu anki kurlara bakarsanız ne demek istediğimi de anlarsınız. her şeyi bırakın seçim sonrası iyileşen beklentiler sonucu dolar kurunun daha da aşağı gitmek istemesi, kur aşağı gittikçe ithalatın artıp ihracatın azalması merkez bankasını kara kara düşürmektedir.

şu şartlar altında merkez bankası gecelik faizleri indirse ve piyasaya likidite enjekte etse ne olur? faiz oranları zaten inmek istediği için faizler anında aşağı doğru hareketlenir. faizler aşağı hareketlenip piyasa likiditeye boğulduğu için anında dolar kuru yükselmeye ve akabinde enflasyon artmaya başlar. zaten tl'ye güvenmeyen bir millet olduğumuz için bu aralıkta yaşanacak bir panik bizi hiperenflasyon ve çok haneli faiz rakamlarına götürür ve yeni bir kriz yaşarız. bu sebepten dolayı faizlerin kısa dönemde yüksek kalması zaruridir.

peki faizler indirilemiyorsa ve yüksek faiz ekonomik büyümeyi engelliyorsa ne yapabiliriz. çaresiz gibi gözükmekteyiz fakat çözüm bellidir. ülkemizde faizin yüksek olmasının sebebi risk primidir, gerekli şartlar sağlanırsa varolan faiz oranları risk primi kadar düşürülebilir. bunun anlamı şudur, eğer türkiye kredibilitesini artırıp saygın bir ülke konumuna gelirse risk taşımayan bir ülke olacağı için faizlerin taşıdığı risk primini de üzerinden atar ve gelişmiş ülkeler kategorisine terfi eder. kısa vadede, ekonomik ve siyasi konjonktür dikkate alındığında, bunun olması biraz zor gözükmektedir. bu sebepten yüksek faiz düşük kur politikasına mecburen devam edilmektedir. ama umut fakirin ekmeğidir, uzun dönemde gelişmiş ve saygıdeğer bir türkiye göreceğimizden kuşkum yoktur..