bugün

blade runner

salt bir bilimkurgu-dram olarak seyredilirse çok şeyin ıskalanacağı bir film.

70'lerin muhafazakar-teknofobik düşünceyi pompalayan amerikan filmlerine karşı bir başkaldırıdır bu film. sağın amansız yükselişine karşı "sol"dan bir bakıştır. zira devrimcidir. teknolojiyi tu kaka görmez ve teknolojinin yeni bir toplumsal düzen oluşturmada devrimci bir rolü olabileceğini vurgular.

tasvir edilen şehir 2019'dan çok ortaçağ tasvirine benzemektedir. gelişmişlik düzeyi ile halk arasında uçurum byümüştür. bu yönüyle gelecek tasviri kapitalist hegemonyanın geliştiği bir evrendir. modern reklam panoları ile insanların içinde bulunduğu hal ile aralarındaki uçurum kapitalist köleliğin bir tasviridir.

blade runner cevap arayan bir film değildir. soru soran bir filmdir.

teknolojinin gelişmesi ile yeni bir toplumsal düzen mümkün müdür?
aslolan insan-makine çatışması mıdır yoksa kapitalist sömürü müdür?
aslolan teknolojiye karşıt olmak mıdır yoksa köleliğe karşıt olmak mıdır?

yani asıl soru deckard replicant mıydı değil miydi değildir. filmin ana fikri zaten bu ayrımın yapılamayacağı üzerine kuruludur. illa böyle bir soru soracaksak eğer roy insan mıydı? sorusu daha mantıklıdır. zira insan olma tanımı filmde peşinde gidilen şeydir. roy bir çok sahnede "insanlık"a yaraşır şekilde hareket etmektedir. önemli olan hal hareketlerde, mimiklerde insan olmak mıdır yoksa insan olmak daha çok ahlaki bir şey midir?

biraz karışık oldu ama blade runner kısaca bu döngüde insan-makine arasında bir barış önerir. ve insanı insan yapan şeyleri sorgular. varoluşsal bir sorunu olan bir filmdir.

blade runner ayrıca kendinden sonra çekilen bir çok distopik kurgunun da ilham kaynağıdır.

(bkz: ghost in the shell)
(bkz: the matrix)
(bkz: dark city)