mustafa sabri efendi, son dönem osmanlı ulemasının önde gelenlerinden olup, ehli sünnet itikadını müdafaa etmiş, yeni türkiye'nin üzerine kurduğu 'laiklik' fikri hakkında mülahazalarda bulunmuş ve bunları beyan etmiş, değerli bir ilim adamıdır.
kendisi hakkında günümüzde söylenen menfi sözlere şahit oluyoruz. mesela bunlardan birkaçı; milli mücadeleye karşı olduğu, kuvayı milliyecilere ölüm fetvası verdiği, atatürk'e uyuz olduğu vesaire olarak zikredilir. bunlar kısmen doğru, ancak genellikle çarpıtılmışlardır. güdümlü kalemlerin, mustafa sabri'nin ''efendi''sinden rahatsızlık duymalarının bir neticesi olarak günümüze yansımışlardır.
evvela, mustafa sabri efendi'nin üye olduğu islam teali cemiyeti'nin ilk halinde; iskipli atıf hoca, bediüzzaman said nursi gibi alimler yer alıyordu. bu cemiyetin kurulma sebebi; ''halkta islami sevgiyi uyandırmak, islam'ı sevdirmek, dini anlatmak'' gibi sebeplere dayanmakla birlikte, siyaset yapmak da kesinkes yasaklanmıştı.
daha sonrasında ingilizler, istanbul hükümetinden zorla fetva almaya kalkıştılar. ''fetva verecekseniz verin, yoksa devletinizi başınıza yıkarız'' diyorlardı. hükümet, çareyi fetvayı vermekte buldu. bakın bunu ben sallamıyorum. fevzi çakmak, ünlü kemalist fevzi, mecliste bu olayı 4 saat süren bir konuşmada anlatmıştır. demiştir ki: '' 'biz zaten tazyik altındayız, bizi dinleyen olmaz' diye biz bu fetvayı verdirdik.'' cemiyet-i müderrisin'deki üyeler bundan habersiz idiler. bu olaydan sonra birçoğu istifa etti. mustafa sabri ve iskipli atıf hoca haricinde kadro tamamen değişti. istifa etmemesine rağmen iskipli hocanın kuvayı milliye yandaşı olduğu da vakidir.
şimdi bu fetvayı veren islam teali cemiyeti üyeleri(habersiz olsalar dahi) hain oluyor da, o fetvayı verdiren hükümet kadrosu dahilinde olan fevzi çakmak, nasıl gitti de kemalist rejimin 2 numaralı adamı oldu? bakın bu fetvanın verilme tarihi 1919'dur. o dönemde fevzi çakmak'ın iki görevi olmuştu: 1) genel kurmay başkanlığı 2) milli savunma bakanlığı. tarih nasıl çarpıtılmış, ibretle izliyoruz işte...
mustafa sabri, milli mücadeleye karşı değildi. bilakis, mücadeleyi destekliyordu. hatta yukarıda bahsedilen fetvayı kendisinin vermediği için sonraki eserlerinde hayıflandığı bilinen bir husustur. mustafa sabri'nin milli mücadele karşıtı gibi gözükmesinin sebebi, atatürk'ün türkiye'yi laikleştireceğini sezmiş olmasıdır. kendisinin deyimiyle, ''saltanat ve devlet giderse, din üzere kurulacak bir saltanat daima bulunur; ama din muhafaza edilemezse, saltanat kurulsa ne olur, benim korkum dindir.''
mustafa sabri; ingilizlerle atatürk'ün işbirliği içinde olduğunu düşünüyordu. bu nedenle atatürk'ün attığı her hamleye karşı çıkmış, bunda da aşırı gitmiştir, bunu reddetmek bize bir şey kazandırmaz. ancak, mustafa sabri'nin temel düşüncesi, dinin muhafazasıdır.
gerek ''izmir'i fethetti. ama ne için fethetti? batıcı mefkurelerini gerçekleştirmek için!'' demesi, gerek ''ingilizlerle mustafa kemal'in ettiği danışıklı döğüşünü izlemek ne acıdır'' demesi; onun neden kuvayı milliyeye karşı çıktığını ifade ediyor.
ali ulvi'nin hatıralarında bahsi geçer, mustafa sabri şöyle demiştir:
Padişahım, eğer bu iş için muhakkak bir paşa gönderilecekse, karar verdiyseniz, başka bir paşa bulalım. demek istedim.
yani diyor ki, sen mustafa kemal'i değil, başkasını gönder, din gidecek yoksa. vahdettin onu dinlememiş, atatürk'ün zekasına güvendiğini ifade ederek, mustafa kemal'i göndermiştir. işte mustafa sabri'nin korkusu budur. yoksa ingiliz muhipleri sever derneğinin çorbacı başısıymış, yok masonmuş, yok şuymuş... palavra!
kendisinin mason olduğunu yazan hıyarto sonraki yazısında ''pardon, mustafa hayri olacakmış hihihi'' ettiydi. her şeyiniz takiyyecilik ulan. adamı kötülemek için 10 sayfa yazı yazmış, sonraki yazısının son kısmında da ''ben yanıldım'' dememiş. ''mustafa hayri kısmı silinmişti, yanlışlıkla sabri yazmışım'' diyor. ne desek boş...