bugün

ben bu yazıyı kendime yazdım

bana garip bişi oldu.

yoğunluğum azaldı. şeffaflaştım sanki. sanki bıraksan duvarların içinden geçebilirim gibi. insanların içinden takılmadan geçebilirim gibi.
ruh gibi olmak dedikleri bu mu?
eğer öyleyse ruh gibiyim.
ruhtan ziyade bir düşünceden ibaretim.
ne dersleri, sınavları ne de insanları umursuyorum.
en yakınımdakilerle bile zorunluluktan konuşuyorum.
doğruyu söylemek gerekirse insanlarla konuşmaya üşeniyorum. içim sıkışıyor.
onları dinliyorum, algıladığımı belli edici geri bildirimler veriyorum. ama gözlerim onlara donuk bakıyor.
onlar farkında mı bilmiyorum. ama ben o donukluğu hissediyorum.
kanım akmıyor sanki. sanki damarlarımda akışkan bir sıvı yok da bal mumu varmış gibi. insanlarla konuştukça donuyormuş gibi.

etrafıma bakıyorum sadece. boş başak gözlerle bakıyorum. mutlu ya da mutsuz değilim. hiçbir şeyim hepsinden ziyade.
öyle boşlukta salınıyorum. öyle pamukçuk gibi, kavak poleni gibi ağır aksak salınıyorum.

niye böyle oldum? mertcan yüzünden mi? aklıma soktuğu belirsizlik yüzünden mi?

miray aradı sonra da elçin. nefes alıp verir gibi konuştum. tonlamasız vurgusuz. düz. ne diyceklerse desinler de bir an önce kapatayım. nefes alıp vermeye devam edeyim diye düşündüm.

annemle konuşmuyorum doğru düzgün. babamı özlediğim için onunla konuşmaya çabalıyorum sadece.
ecelerin yanındaydım bugün. ben geçmişimi özlemişim. onları bildiğin özlemişim. bir tek onların yanında neşeliyim, eskisi gibiyim.

bana garip bişiler oldu. sanki bi uğur böceği olmuşum. bir kız çocuğu beni yakalamış. parmakları arasında yürütüyor beni. beni izliyor. her adımımı. ben yürüyorum, tam parmağın ucuna geldim uçmaya hazırlanırken, kız parmağını koluna götürüyor. bana yürüyecek yeni bir yol yaratıyor. hiç bıkmadan usanmadan yürütüyor, yürümemi izliyor. yol bir yere gitmiyor.

kağıttan bir gemiyim gerçekten. yüzüyorum, yüzüyor muyum ?