bugün

bukalemundan mektuplar

selamlar olsun sana yakalayamadığım kelebek,

zaten öylesin ki, birazdan öleceksin. yakalayamadığım, başarısızlığım önemsiz... tıpkı hayatım gibi... edemediklerin, olmayanlar, varmayanlar, dokunmayanlar, tutmayanlar ve bırakanlar önemsiz. ah'larım, yakınışlarım, gözyaşlarım ve fotoğraflar önemsiz. nasıl olsa öleceğim. nasıl olsa o fotoğraf da ölecek. dolayısıyla her şey önemsiz...

bazen bir fotoğrafa öyle saplanır ki insan, öylesine kaptırır ki kendini; o fotoğraftakinin çenesini, elmacık kemiklerini, gözlerinin rengini, dişlerinin beyazlığını, saçlarının dağılmışlığını, burnunun duruşunu, kaşlarının estetiğini, alnının sonsuzluğunu, kulaklarının melodisini öyle bir içine çeker ki, o fotoğrafı yaşar. fotoğraf gerçek olur, siz olursunuz, yaşadığınız an olur ve yok olur!

zira nefret edilmesi gereken adamlardır fotoğrafı çekenler. sizin hayallerinizi süsleyen o anda, onlar oradadır! ah ne acı verir bu, ne kalp spazmlarına yol açar ve ne bitmez!

bir fotoğrafçıdan nefret etmek hiç bir duygu bütünlüğü sağlamaz bedende. o, orada var olmuştur.

unutmayın ki, fotoğraf her daim geçmiştedir! geri gelmeyecektir. o surat, o beyaz ten bir daha asla ve asla o fotoğrafta baktığı gibi bakmayacak, omuzlarıyla asla o andaki gibi sonsuz bir cazibe yaratmayacaktır.

bense fotoğrafa bakmaya devam edeceğim bir kelebek gibi... o an geldiğindeyse, gideceğim.

fotoğraf başkalarının çerçevelerinde bir imza ile sonsuza kadar mühürlenmiş olabilir. öyledir ya zaten. sınırları çizilmiş, bir eve hapsedilmiş, duyguları köreltilmiş ve tekdüzene terkedilmiş fotoğraflar asla gün ışığı göremezler bir daha.

içime atıyorum. olsun.

olsun.

bir diyeceğim var,

yalnız bir adama, "bu evrende yalnız değiliz" demek, ağır bir bilimsel küfürdür.