bugün

yalnızlık

milli kütüphane çıkışı otobüs durağında beni evimin huzuruna kavuşturacak otobüsü bekliyorum. lakin durakta yalnız değilim, 7 kişiyiz; dakika başı öpüşen çift, birbirlerine her daim tatlım diye hitap eden çift, çocuksu çift ve ben.

7 kişiyiz ama gözü otobüsün yolunu gözleyen tek kişi benim, onlar daha ziyade otobüsün geç gelmesi taraftarı ben değilim, onlar durumdan hoşnut ben değilim, onlar dış dünyayı çekecek kadar zinde ben değilim. ilerideki ışıkta duran otobüse astigmat olan gözlerimi dikiyorum. her zamanki gibi bütün otobüsleri dibime gelene kadar kendi otobüsüm sanıyorum;

-şu benim otobüs herhalde…

bize doğru yaklaşıyor otobüs, fiyasko benim ki değil. arkamdan bir ses duyuyorum ‘’tatlım benim otobüsüm geldi’’ dönüp bakma ihtiyacı hissetmiyorum. birbirlerine her daim tatlım diyen çiftin kız üyesi olmalı, mont hışırtıları duyuyorum, herhalde sarılıyorlar. otobüs duruyor, kız biniyor, erkek ardından el sallıyor…

bir kaç dakika sonra yine ileride duran otobüse bakıyor ‘’bu benim otobüs herhalde’’ diye düşünüyorum. yaklaşıyor, otobüsün numarasını gözümü kısarak okumaya çalışıyorum, ''2...6...3'' bingo benim otobüs. tam otobüsün duracağı yerde pozisyonumu alırken kati bir sesle ‘’senin otobüsün geldi’’ diyor yalnızlık, başımı sallamakla yetiniyor durağa yanaşan otobüse binip yalnızlığa el sallıyorum.

otobüse bindikten sonra paramı cebimden çıkarıp kafamı kaldırdığım anda arka kapısının hemen önündeki ikili koltuğun boş olduğu gözüme çarpıyor. muavine parayı uzatıyorum, alıyor. gözüme kestirdiğim koltuğa doğru yürüyorum fakat cam kenarı şaşırtıcı bir hızla dolmuş. kafamı kaldırıyorum ve camdan dışarı bakan yalnızlığı görüyorum, kafam karışıyor. ‘’sen nasıl bindin’’ diyorum. uzun süredir bu soruyu bekliyormuş gibi bana bakarak ‘’orta kapıdan’’ diyor. ‘’muavine para verdin mi??’’ diye soruyorum ‘’sen verdin yaa ikimizin yerine’’ diyor. ‘’benim de sadece kendim için para vereceğim günler gelir mi???’’ diye soruyorum. yüzüne masumane bir ifade takınarak ‘’olur elbette’’ diyor ''bir gün, beni yeterince çekince gideceğim'' içime umut doluyor ''yeterince çekince...'' diye cümleyi tekrar etme ihtiyacı hissediyorum. Aldığım cevabı kafi, muhabbeti yeterli bulup elimi kitabıma götürüyorum. ‘’görüşürüz otobüsten inince’’ diyor yalnızlık. başımı sallamakla yetiniyorum, kitabımı açıyorum ve yalnızlık birkaç dakikalığına buharlaşıyor.

kitabın sayfalarını karıştırarak kaldığım paragrafı bulup okumaya başlıyorum ''yalnızlık'' yazıyor okuduğum cümlede ''onca saçın arasında beyaz bir saç teli gibi. çektikçe çoğalıyor, çoğaldıkça arsızlaşıyor...'’