jacques derrida

entry39 galeri video1
    4.
  1. 20. yüzyılın ve en önemli felsefecilerinden birisidir. Cezayir doğumlu bir Fransızdır ve oğullarını sünnet ettirmeyecek kadar yahudidir(!). Onun felsefesini anlayabilmek, minimum düzeyde genel felsefe bilgisi yanında, Saussure, R. Barthes, Husserl, Kant, Heidegger ve Marx'tan nasibini almış olmayı gerektirir. Yoksa, ya allah deyip direk bir kitabından derrida okumaya başlamak, zihinsel bir işkenceden öteye gitmez. Adamın neyi ve neden tartıştığını bile anlamazsınız.

    Derrida felsefesi, ya negatif teoloji terimi, ya da yapı-söküm terimi çerçevesinde tanımlanabilir. Bu felsefenin özünde, Saussure'cü dilbilimden gelen, anlamın, gerçeğe referans yoluyla değil de dilsel oyunlar aracılığı ile yaratıldığı fikri vardır. Buradan yola çıkan derrida, insan deneyimlerinin tümünün metinsel olduğu, ve içerisinde bulundukları bağlam (context) üzerinden anlam kazandığını iddia etmiştir.

    Peki bu 'metinlerarasılık' iddiasıyla yetinmiş midir derrida? tabii ki hayır. Ona göre, kendi bağlamı içerisinde anlam kazanan metinler, bu anlamlarını hiç bir biçimde sabitleyemezler. Yani zaman ve mekan içerisinde bu anlamlar sürekli olarak değişmek durumundadır. Bu anlam akışkanlığının sebebi, anlamı kuran yapıların, özünde kendi kendilerini 'söküyor' olmasıdır. Yani yapı-söküm (deconstruction), yapı-yapım (construction) ile birlikte, insan deneyimlerinin varoluş koşuludur. Dolayısıyla, derrida'ya göre insan deneyimleri, belli yapılar aracılığı ile ortaya çıkmaktaysa da, bu yapılar, kendi imkansızlıklarını kendi içlerinde taşıyan yapılardır. Bu imkansızlık olmadan, yapının varolam imkanı da olmaz. Buradan çıkan sonuç şudur: insanlar için, zaman ve mekandan bağımsız "doğru" bir bilgi, deneyim yoktur. Her deneyim differantial olarak yaratılır, belirli bir karar üzerinde kurulur ve bu söz konusu karar değişmeye mahkumdur.

    Bu noktada derrida der ki, "madem hiç bir şey kesin değil, o zaman ortada kesin ahlak kuralları da yok, o zaman etik boş bir felsefi alan" yaklaşımı tümüyle yanlıştır. insan deneyiminin mutlaksızlığı, ahlakiliği imkansız kılmak bir yana, ahlakın temelini oluşturur. Ahlak, kendi sınırını bilmek, kendi deneyim ve bilginin yanlış olabilme ihtimalini hesaba katmaktır. Derrida'nın, "'öteki'ni tam ve koşulsuz kabul etme" olarak tanımladığı açıklık kavramı da bu bağlamda anlaşılabilir. işte bu derridanın negatif teolojisidir: kendisini zamandan ve mekandan bağımsız sayan tüm epistemolojik, politik, dini v.b. iddialar, içlerinde bir baskı potansiyeli taşırlar. Ötekini, kendi lternatiflerini tartışmayı red ederler. Üstelik bireyleri, olası alternatifleri düşünmesi ve kendi kararlarını alması beklenen bir özne olmaktan çıkarıp, mutlaklığı önceden kabul edilmiş kuralları uygulamaları beklenen 'hesap makineleri'ne çevirirler. Derrida'nın modernizm ve aydınlanma ile olan bağı da burada apaçık ortaya çıkar. Zaten Spirits of Marx'tan sonra, o da bu bağı sık sık vurgulamıştır.

    Tabii burada verilen derrida'nın belirli bir okumasıdır. Ya da derrida'nın diliyle söylersek, zorunlu olarak, belirli bir bağlamda yapılan bir derrida okumasıdır bu entry. Elbette, bu entry'yi kendi yoklukları ile var eden alternatif okumalar da mevuttur.

    not: ölmeden bir kaç sene önce ilginç bir belgeseli de çekilmiş olan müthiş filozof: http://www.derridathemovie.com/ Ancak belgeselden zevk almak, önceden derridayla haşır neşir olmayı gerektiriyor sanki.
    5 ...