mahalleler vardı,
mahalle içinde bağırış çağırış sabah 9 akşam 8 mesai halinde koşuşan, binbir çeşit farklı oyunu peşi sıra organize edip,
aynı zamanda kavga çıkmadan oyunları tamamlayı sağlayan birbirinden zeki, birbirinden güzel çocuklar vardı.
bilyeli arabalar vardı, yaparken çekiçle defalarca elimize vurduğumuz, binerken defalarca düşerek kafayı gözü yardığımız,
misketlerimiz vardı hepimizin,bir sürü farklı renkte, büyüklü küçüklü...
ezan okunduğunda " allah canını almaya saat kaç oldu çocuk, hadi evee!" diye bağıran, şimdiki gibi pek fazla çocuk gelişimi üzerine daha çocuk doğmadan aylar önce eğitimini almış anneler değil de, daha sert görünen fakat herşeyinizle kendisi ilgilenen anneler vardı.
bakıcıların yerine komşularımız vardı akşam anneler evde olmayınca kapıyı çalıp zırt diye mutfaklarına kadar gittiğimiz.
yücel amcanın bakkalı vardı, bakkallar vardı erdal bakkalı aratmayacak, içinde sarı zeminine siyah kalın çizgiler eklenmiş plastik toplar...
tasolar biraz daha sonra çıktı ama bir sürü tasomuz vardı, taso olmadığında gazoz kapaklarını taşlarla düzleyip ortasını delerek ip geçirmek sureti ile yaptığımız manuel testereler... tüftüf dedikleri, bizdeki adı boru olan askerlikten evvel talim yaptığımız ve bizi askerliğe hazırlayan, heyecanla ve hırsla oynadığımız, bir sürü keyifli oyunlar vardı.
mahallenin abisi vardı hakikaten, şimdilerde kulağında ipad kulaklığı elinde kocaman telefonla dolaşan o abinin elleri boştu o zamanlar, cebinde gezerdi, malum telefon yok, müzik dinlenecek bi alet yok. gerçi sonraları dayım almanyadan ortalama bir kedi büyüklüğünde bir walkman getirmişti.
bisikletlerimiz vardı her bozulduğunda tamir ede ede, neredeyse sıfırdan bir bisiklet yapacak konuma geldiğimiz, bizi sırtında nerelere nerelere götüren...
bahçelerimiz vardı teorik olarak hiçbirimizin olmasa da, pratik de parsel parsel bölüşüp talan ettiğimiz. *
leblebi tozu, pazar günleri uyku ile çizgi film arasında gidip geldiğimiz ve hiç bitmesini istemediğimiz saatler.
banyo günler, çamaşır yıkansın diye demir leğenler, biraz daha teknoloji ilerlediğinde alınan merdaneli çamaşır makinaları.
bizim zamanımızda her evin buzdolabının üzerin de davul fırın bulunurdu içinde alüminyum tepsilerin olduğu.
kocaman bir camekan vardı hiç mi hiç kullanmadığımız zibilyon adet çanak çömlek takımı ile beraber.
evde top oynarken kırılan eşyalar için her daim terlik, ağzımızın ortasında patlamak için can atardı resmen.
dedem vardı, gece yarısı bile su istesem kalkıp getiren...
arabaların arkasına asılırdık, bütün mahalleyi semti gezerdik bizim zamanımızda bu şekilde.
verilen sözler, buluşmak için kararlaştırılan saatler vardı, kimse saati şaşırmazdı, o saatte oradaydık, telefon yoktu mecbur sözleşirdik.
mahalle maçları vardı devre aralarında evden annelerin yaptığı yarım ekmek arası domates peyniri mideye indirdiğimiz.
tezahüratlarımız vardı mesela "fincanı taştan oyup, içine bade koyduğumuz", "hindi baba hindi olup, arabalara inip bindiğimiz"
bizim zamanımızda herşey hakikaten değişikti, akülü araba hayali ile ölürdü bütün çocuklar ama akülü araba o zamanlar normal bir arabadan daha pahalıydı, ulaşılması şu an ki adriana lima misali zordu. o zamanlar adriana lima da yoktu, haşmet hocanın kızları vardı aslı ile esra abla . * tabi bizim zamanımızda, şimdi büyük ihtimalle aslı ile esra teyzedir onlar. *
işte böyleydi bizim zamanımızda, aklımıza gelmeyen, hafızalardan silinmiş kim bilir daha neler neler vardı? dönülmek istenen ama bir hayal olarak yaşatmaktan ileri gidemeyeceğimiz.