polonezköy

entry31 galeri video1
    12.
  1. Ay'ın 13'üncü, 14'üncü, 15'inci günlerinde; Cihangir tepelerinden mehtabın doğuşuna bakmak...
    Salacak'la, Üsküdar'ın çok arkalarından, kırmızımsılığı yoğun, koskocaman ışıklı bir masal tanrıçası yükselmekte...
    O sırada el ele tutuştuğun, yanak yanağa geldiğin ve etinde teninin sıcaklığını duyduğun hiç kimse yoksa; nasıl efsununa kapılabilirsin ki, ışıklı masal tanrıçasının?
    ***
    Mehtap, yavaş yavaş mütevazı bir küçülmeyle ve kırmızımtraklığını da eriterek yükselir. Işıkları Boğaz'ın girişiyle Kız Kulesi'nin yanından Tophane'ye doğru denize vurmuş "parıldayan bir yol olur gümüşten"...
    Mehtap, daha da yükselince; denize vuran ışıkları, Adalar'a doğru uzanır uzanır gider ve kısacık ömürlü insan yapısını çok aşan, saatlerle takvimlerin aşındıramadığı tılsımlı bir efsaneye dönüşür.
    ***
    Mehtap için yazılmış milyonlarca şiir, yazı, müzik...
    Kalemle de, ressam fırçasıyla da, müzik notalarıyla da dudak dudağa gelen, tanrısal bir masal tanrıçasıdır Ay...
    ***
    istanbul üstüne de; az kitap, az roman, az şiir yazılmadı dünyada...
    Ancak kimse; yeryüzünden geçerken, "istanbul'a layık olmaya çalışmışların" izdüşümlerini bir araya getirmedi.
    Büyük bir eksiklik...
    ***
    Bir de istanbul'un; kendi doğasıyla hiçbir ilgisi bulunmayan, kanlı mı kanlı siyasal bir tarihi var...
    Tevfik Fikret'in, yüz yıl önce yazdığı "Sis" şiirinde ortaya döktüğü iğrenç rezillikler...
    ***
    Yeryüzünden, istanbul'a layık olmaya çalışmışlığın bir izdüşümüyle geçmek; yahut bir kez daha ırzına geçmeye çalışmış olmakla geçmek...
    Ne yazık ki, böylesi değişik bir değerlendirmeyi paylaşacak dostlar azaldıkça azalmakta...
    ***
    Ters bir raya girişmişliğin çıkmazlarıyla, çalkantılı bir döneme doğru hızla kaymanın; içi boş ve umacı tırnaklı çatışmalarıyla, gümbürtülerinden bir süre olsun kurtulmak isteyince...
    Ormanlar ve yeşillikler içindeki huzurlu bir limana; Polonezköy'e uzanmak...
    ***
    500 nüfuslu Polonezköy'de, Polonya kökenli 90 kişi kalmış.
    Ve o 90 kişi arasında, Polonezköy'ün evrensel boyutlu tarihini canlı tutmayı başarmış 71 yaşındaki dostum Antoni Dohoda...
    Antoni'nin bize verdiği broşürler, kitaplar ve Çelik Gülersoy'un çalışmaları...
    ***
    Kimler tadını ıskalamadan gelip geçmemiş ki Polonezköy'den...
    1847 yılında ünlü besteci ve piyanist Franz Liszt...
    12 Aralık 1850'de Gustave Flaubert...
    1935'te Atatürk'ün gelip kaldığı ev...
    1978'de Papa Jean Paul II.
    21 Temmuz 1994'de Polonya Cumhurbaşkanı Lech Walesa...
    ***
    Bir de Polonya kökenli Osmanlı paşaları var.
    Örneğin Mehmet Sadık Paşa; asıl adı Michal Czasjkowsk...
    Örneğin Sefer Paşa; asıl adı Kont Vladislav Koscielski...
    Örneğin Mustafa Celalettin Paşa; asıl adı Konstantin Dorzecki...
    ***
    Antoni'nin verdiği kitap ve broşürlerde, Polonezköy'ü kurmuş ve onu yaşatmış olanların, hangi mezarlıklarda ve nerelerinde yattıklarının dahi grafikleri var.
    Tabii en başta Polonya'nın unutulmaz şairi Adam Mickiewicz'in istanbul'da oturduğu müze olmuş evi ve sonra da yattığı kabri...
    ***
    Bir de, birkaç mısralık bir örnek verelim Adam Mickiewicz'in şiirinden; Fuat Pekin'in çevirisiyle "Gençliğe Şarkı"nın ilk dörtlüğü:
    Sanki nedir milletler?
    Pırangaya mahkum iskeletler.
    Gençlik bağla bana kanatlarını,
    Ebedi göklerin yüksekliğinden.
    ***
    Polonya kökenli sadece 90 kişinin kaldığı Polonezköy'ün tarihini bu kadar canlı tutmak ve bir de müzemsi bir "Hatıra evi" yapmak...
    Neredeyse 200 yıllık bir dönemin sürüp giden kalp atışları...
    ***
    Mehtaplı gecelerde Boğaz girişine ve Adalar'a doğru Marmara'ya baktıkça; istanbul'a layık olmaya çalışmışlara da, yüreğimden öyle bir sevgi ve hayranlık uzanıyor ki, Orhan Veli'nin dediği gibi, "anlatamıyorum"...

    çetin altan
    2 ...