yaşadığımız şu çağda normal hale gelmiş eylemdir, halbuki anormaldir. ama öyle içimize işlemiş ki kötülük, nefret, öfke, kin, kıskanclık; onları barındırdıgımızın farkında bile değiliz, bilinçaltımızın en kuytu köşesine saklanmış bizi sinsice yönetiyorlar bu hain köpekler.
peki nasıl oluyor da yerleşiyor bu alçak deyyuslar bizim ruhumuza? insanın dogasında mı var nefret? yoksa zamanla hayatı deneyimleyerek ve tecrube kazanarak mı ögreniyoruz nefret etmeyi? ya da her ikisi de mi?
zor soru.
ama kuşkusuz bize gerek okulda gerek aile içinde verilen egitimin cok büyük etkisi var bunda. öyle bir egitimden geçeriz ki; kendi ulusumuzdan, dinimizden olmayan veya herhangi bir şekilde renk uyusmazlıgı yasadıgımız insanlara karsı nedensiz bir nefret besleriz. önyargılarla dolarız daha körpe bir cocukken. zerkederler bize bu zehri. ve ne yazık ki cogumuz ömrü boyunca bu zehri vucudunda tasır ister istemez. - bu yazının yazarı da bu sorundan muzdariptir.-
peki nasıl olur da bu nefret illetinden kurtuluruz?
baya zor soru.
fantastik bir cevabı var bu sorunun.
gün gelir de ulus devlet, kapitalizm ve din kavramları hayatımızdan cıkarsa işte o vakit insanlık huzura erecek, sonsuz mutlulugun kapısına işte o an varacaktır.
john lennon'ın imagine'da bahsettigi gibi yani, üstad a saygılarımı sunarım.