bugün

nerd

mahalle maçlarında 7 numaralı formayı kapmıştım. sağ açıktım muhtemelen. yoksa kim 7 numara olur ki 5 kişinin olduğu takımda? kaptanımız hasan, bizden biraz daha büyük, biraz daha uzun, biraz daha malatyalı'ydı. çevikliğinin doruklarında bir futbol performansına sahipti. bırakın mahalleyi, bütün ilçe onu konuşuyordu. biz mahalle maçı hazırlıkları için kendimizi hırpalarken, o amatör olarak oynadığı takımın koçu tarafından itinayla besleniyor, çalıştırılıyor ve bizim gibilerle betonda oynaması yasaklanıyordu. ama hasan yılmadan, küsmeden, dinlemeden betonda oynamaya devam ediyor; ben tek siz hepiniz'in anasını ağlatma konusundaki ısrarını sürdüyordu.

o sırada mahallede kapkaç, bıçakla tehdit, hırsızlık olayları nüksediyor ve mahalleli çocuklarını koruma çabasına giren delikanlıların, mahalle çocuklarını korkutmaktan başka bir işe yaramadığını görüyorduk. hala da vardı bunlar. bitmiyorlardı. bitemezlerdi. bütün apartmanların merdivenlerini mesken edinmişlerdi. apartman sakinleri artık çok da sakin değildiler.

hasan çok akıllıydı. mahalle maçı için pazardan yaklaşık 10 cm uzunluğunda yapışkan numaralar almıştı. turuncu renkli bu numaraları maça hazırlanırken üstümüzdeki tişörtün sırtına itinayla yapıştırdı. hazırdık artık. herşey çok havalıydı. henüz 9 yaşındaydım ve 13-14 yaşındaki bu çocukların arasında geçen mahalle maçının 7 numarasıydım. bana ihtiyaçları vardı. maç öncesi iki takımın oyuncuları karşı karşıya geldik. aramızda geçen telepatik şiddeti belki 20 yaşındaki biri gülerek izleyebilirdi ama bizim için şiddetli ve korku vericiydi. yine de yılmıyorduk. küfürler havada uçuşuyordu. koyan koyanaydı. sokan sokana ve vuran vuranaydı hatta. maç başlamamıştı ama bahisler ortadaydı artık. karşı takımın benim üzerimde taktik geliştirdiğini görebiliyordum. beni durdurmalıydılar. ilk defa gördükleri beni yok etmeliydiler. top ayağıma değmemeliydi. ilk paranoyam bu oldu hayata adım atarken, evet.

maç başladı. nasıl devam ettiğini hatırlayamıyorum. ama 1 golle öne geçtik ve maç bitti. süreyle oynuyorduk. alıştığımız bir şey değildi. biri saat tutuyordu. normalde 5 devre, 10'da biterdi. uzatmak istersek 2 fark gerekirdi ya da öylesine uzardı. ama mahalle maçının ciddiyeti her halinden belliydi. süre vardı. zaman kavramını algılayamadan, o zaman kavramının en fantastik hayalini tattım. golü attım. 1 farkla öne geçtik ve maç bitti. yenmiştik. artık geriye sevinmek, kutlama yapmak, hava atmak ve gerçekten nasıl koyduğumuzu tekrar tekrar haykırmak kalmıştı. haykırdık...

aradan yıllar geçti. o kadar da çok değildi ama çok uzun gibiydi. çocukken zaman yavaş geçermişti ya hani... mahalle kültüründen uzaklaştım. taşındık. hala çocuktum. artık site kültürü vardı, asansör vardı, kapıcı ve aidat kavramları vardı. top oynanacak bir yer yoktu. mahalle maçlarının dönemeçli ve engebeli yollarında aldığımız hazzı, burasının dümdüz ve boş arazisi karşılayamıyordu. ruh yoktu. çocuklar küfürleşmiyordu. çocuklar teyzelerden korkmuyordu. aslına bakarsanız çocuklar yoktu da...

daha anlamını bilmeden 'nerd'liğe adım attığımı o anda farkettim. bu kültür başka bir şeydi. kanınıza işliyordu. önce animeler, çizgi romanlar; sonra karikatürler, fantastik filmler, diziler, star wars'lar, yüzükler ve efendileri... yalnızlığı öğretiyordu. küfürler gittikçe değişiyordu. hatta küfürler yerlerini bay'lara, lord'lara, leydi'lere, karanlık güçlere ve dünya hakimiyeti isteğine bırakmıştı. mınakoyyım'dan daha etkileyici bir şey varsa o da karanlık lord'un yoldaşlarını toplayarak adı gibi karanlık bir dünya yaratma girişimiydi.

bütün yazılı, görsel ve oyunsal aktivitelerini yerine getirmekle meşguldüm, dünyayı karanlık güçlerden kurtarmanın. evren genişliyordu gözümde sanki. paranoyalarım, 'karşı takımın beni göstererek gülmek' halini, 'boş arazinin içerisinde birbirlerini tanımadan uyanan ve ne olduğunu anlayamadan, hapis edildikleri o tarladan çıkmak isteyen 7 insanın kurgusal bütünlük içerisinde birbirlerinden şüphe duyması' haline bırakmıştı. artarak devam eden deliliğime engel olmak istemiyordum bile. körüklüyordum daha çok. hasan muhtemelen fifa 2001 oynuyordu o sıralar. gayet de mutluydu. fifa 98'de eline veriyordum çok rahat. ama durumlar değişmiş olmalıydı. 7 numaranın hakkını verebilmeliydim. eksik kalmak istediğim bir alan değildi simulasyon. çabalarıma simulasyon vidyo oyunlarını da ekledim. çok yönlü hissediyordum kendimi. ama hala, bir ışın kılıcım yoktu. 22 yılın sonunda elde edebildiğim tek şey meyve bıçağı gençler. ama olsun, arkasından lazer tutarak eğlenmesini biliyorum.

kısacası nerd dediğiniz şey, normal hayatın gerçekliğinin bükülmüş başka bir gerçeklik versiyonunun saçma sapan halidir.
siz siz olun, hasan'ı takip edin. biz beyaz tavşanı takip ettik de ne oldu?