1994 yılının martının 16'sı sabaha karşı anne karnında öldü sanılan bir bebek olarak doğmuşum. hayata bu kadar hevesliymişim yani, üç gün su olmayan o kesecikte hayatta kalabilmeyi başaracak kadar... tanrı o gün üzerime sonsuz bir şans bırakmış. doğumdan sonra, babam kız olduğumu öğrenince beni istemediğini söylemiş. teyzemin eniştesi, ''ben büyüteceğim çocuğu madem istemiyorsunuz bu hediyenin kıymetini bilmiyorsunuz. hepimiz unuturuz kimse de bilmez, bizim kızımız olur'' demiş. babam kabul etmemiş. bu hikayeyi ilk duyduğumda aslında hiç de istenmediğimden ilk defa emin oldum. ama bunu daha sonra anlatacağım.
ben henüz iki yaşına basmadan bir kız kardeşim oldu. uzun zaman aramızda ilginç bir bağ vardı. birbirimizi kıskanır, döver, üzmeye çalışır bir yandan da delice bir sevgi beslerdik. tüm bunların dostluğa dönüşmesi de yine zamanla ve yalnızlığımızı kavradıkça gerçekleşti.
küçük bir kız olarak huzursuz bir evde birbirini sevmeyen bir anne ve baba arasında büyüyordum. sanki işkencenin dozu artsın dercesine akıllıydım. kavrıyordum. tartışırken benden de bahsediyorlardı. annem kız kardeşime her zaman düşkün olmuştur. bunun intikamını almak için ben de babamı daha çok severdim, annem beni daha da sevgisizlikle cezalandırırdı. hiç çocukları olmayan dayım ve eşi benim için fırtınadaki çadırdı. o zamanlar hep onlarla olmak isterdim. bir gün yengemin ''sen bizim kızımızsın aslında'' diyeceği günleri hayal ederdim. böyle işte... mutsuzdum. sevgisizdim. sevilmek için çabalayan bir çocuktum. bir de üzerine dünyalar tatlısı başka bir bebek gelince kendimi ihmal edilmiş hissetmeye başlamıştım. babamla geçirdiğimiz küçük anlar... hatırladıkça ona daha da bağlanırım. annemin sinir krizleri, 17 ağustos depremi bunlar da beni yaralayan anılarımdır. kimseye bir şey olmamıştı ama deprem sırasında uyanık olmam ve o dehşeti hala anımsıyor olmam, bugün bile hala karanlıktan korkmama neden oluyor. o günlere dair tatlı anılarımda ise ricky martin, kırmızı arabalar, galatasaray, barbie bebekler ve sihrini, yeteneğini henüz keşfetmeye başladığım ellerim var.
okula başlamak benim için kendimi ortaya koyma fırsatıydı. yeniden dikkat çekme zamanımdı. bu kez de taşınmamız beni içime kapatmış, günlerimi evde annemin sevgisizliği altında geçirmeme neden olmuştu. genelde kendi halinde bir annedir benim annem. kızar, kırar... beni sevdğini hissettiğim nadir anların tümü aklımdadır. buna rağmen ona asla dargın olmadım. ilkokulda aktif, çalışkan ve arkadaşları tarafından kıskanılan, sevmediği çocuklara hayatı zindan eden bir velettim. geçen gün eski bir arkadaşım, konuşurken bizim yüzümüze bakmazdın dedi. 'soruyodum neden bakmıyorsun diye ''sinirleniyorum cihan meymenetsiz suratını görmek istemiyorum zaten çirkinsin'' diyordun,' dedi arkadaşım. malesef artık o dobralığım üzerimde değil. akıllı ve güzel bir kız çocuğu olarak çoğu kez aşık oldum, çoğu umutsuzca yılları buldu, karşılık aldığımda ise delice korkup utanıyordum. oysa üst sınıflardaki izci çocuk her gece gözlerime yaşlar dolmasına neden oluyordu, sevmek ama sevilmemekti tutkum. bunu hala aşmış değilim.
ortaokul zamanımda başarılarım aynı şekilde devam etti. ölümle bu dönemde tanıştım. hayatımı sarsacak kadar şiddetli bir platonik aşk geçti ömrümden. ailem yine kavgalarla sarsılıyordu. ailemize ikiz kardeşlerim de katılmıştı ve artık umduğum o bir kaç dakikalık sıcak sarılmaları bile bulamıyordum. bu beni öfkelendiriyor ve okulda saldırgan bir öğrenci olarak dışa vurmama neden oluyordu. ergenlik döneminin de etkisiyle korkularım, kaygılarım artmış sevgisizlikten ne yapacağımı şaşırmıştım. sürekli başkalarına aşık oluyor, sevgi eksiğimi kapatmaya çalışıyordum ama hala sevilmekten korkuyordum çünkü seven herkes bir gün vazgeçer. bunu erken fark etmiştim. bir kaç nefeslik zaman içerisinde.
lisede ise zor dostluklar yaşadım. belki ailemden daha fazla güvendiğim dostlar edindim. en yakınım uyuşturucuya başladığında buna neden olan erkek arkadaşını ihbar ettim. ayrıldılar ve yaklaşık bir buçuk yıl sonra öldü. tüm bunlara neden olduğumu arkadaşım hala bilmiyor. bu acı, bu yalanın dehşeti beni asla bırakmadı, ve olduğum yere gelmem de etkisi oldukça fazladır. yine bu yaşlarda babamın annemi aldattığını öğrendim. hayatımın yıkımıydı, başka kadınları öptüğü ağzıyla bizim yanaklarımızı öpüyordu. bunu bir tek ben biliyor, sır olarak saklıyordum. olmayacak bir adama aşık oldum yalnızca bu dönemde. yalnış hayatı olan yanlış bir adam. konuşmaktan haz etmediğim bir konudur. ve beni bunca sevgisiz bırakmış aileme öfke duyarım. sevilmek herşeyi çözecekmiş gibi... sevilseydim o adama aşık olmayacakmışım gibi. neyse ki kalbimdeki ufak tefek sıyrıklar dışında kendime zarar vermeden lise dönemim de geçip gidiyordu. o zamanlar sözlükten bir arkadaşım oldu. konuştuğumuz herkesten farklı bir beyni vardı ve lise dönemimde yapacağım bir çok hatadan onun fikirlerinden esinlenerek vazgeçtim. üniversiteye hazırlanacağım sene annemle oldukça büyük bir kavga ettim. kırık kalbime annemin sözleri de değince, kesin olarak o evde bir geleceğim olmadığına ve istenmediğime emin oldum. babamın bir başka ilişkisini de yakaladım bir kaç gün sonra... kavga ettik onunla da. ağladık ikimizde... yine benim sırrım olarak kaldı. hayatımı toparlama kararı aldım ve yaratıcıma başıma gelen herşeyden öğreneceğime, kendimi koruyacağıma dair söz verdim. tüm bunlar sınava çalışma arzusu uyandırdı incinmiş gururumda. çok iyiydim. her zaman rahat görünmeyi, bir şeyleri başkaları kadar umursamadığımı hissetsin başkaları diye düşünür, buna göre tavır alırım. yıl sonunda istabulun eşsiz üniversiteleri ayağımın altındaydı. sadece benim tercih listeme bakıyordu, okulumu ben seçecektim. puanım çok iyiydi. yine aşık oldum. baştaki mutluluğum ilk sorunda yerle bir oldu ve bir kez daha sevilmekten nasıl korktuğumu gördüm. ondan da kaçmalıydım. ilk sıraya sakarya ingilizce öğretmenliğini yazdım. kaçtım. beni kızdıran, yanlış yaptıran herşeyden uzağa kaçtım. ailem ilk sıraya bu okulu yazdığımı asla bilmedi. zaman geçince sürünen ilişkimden öğrendiklerim beni sevmemiş olması, hayallerimle yapayalnız kalmak ve o kullanılmışlık hissi... on ay süren bir maceranın ardından, şiddetli bir depresyon ve yine hayat.
işte bu kadar. on sekiz senedir sıkıcı ve benim için yorucu. hala avunulacak şeyler var. güç var. özgüven var. son bir dilek var hala. attığım her adımda kazandığım şeyler var. buraya kadar okumuşsanız eğer şad oldum.