bugün

sözlük yazarlarından öyküler

Esma, beyaza aşina ve siyaha elbette. Karın beyazı. Az sonra rüzgâr olacak bir üfürüntü de kopan elektrik tellerinin iki odalı, düzenli, korunaklı kireç kokulu lojmanı boğacağı karanlığa ışık kadar alışık gözleri. iran sınırında tek ağacın görülmediği, kıraç, topraksız uçsuz bucaklığa aşina. Ovanın sınırsızlığına, çoban köpeklerine. Savunmacı saldırgan ve vahşi görünümlerinin yanı sıra sahiplerinin yanında büründükleri arsız şımarık sokulgan ruh hallerine.
Ovanın diline alışkın . Elleri suların aşındırdığı vadiler kadar derin rüzgar çatlaklarıyla Kürt çocuklarına. Kuru iklimin çabuk çizdiği tenleriyle çocuk olamamış çocuklarına. Lojmana su taşıyan, kardeşlerini büyüten; Kürtçe, Türkçe her dilde yumuşak bir dokunuşun utandırdığı mahcup gülümseyen çocuklarına öyle alışkın. Su akışıp giden bir şey değil uzun zamandır onun için . Taşınan, saklanan özenle harcanan bir hazine. Hazinesini özenle kullanıyor. Kireç kokusu, deterjan kokusu, yokluğun kokusu, tebeşir kokusu, her sabah tutuşturduğu sobanın odun kokusu , ovanın kokusu birbirine giriyor çoğu zaman. Trafiği, sesleri, sokakları , koşuşturmayı, geceyi unutuyor Esma.
Ovanın diliyle düşünüyor. Sinemayı unutuyor önce. Caddeyi, karanlıkları kalabalıkları. Esma sürekli unutuyor. Unuttukça unutup, yokluğunu hissetmediği her şeyi temizlikte buluyor. Steril bir laboratuar kadar temiz iki göz odası. Lojmanı ile yirmi adım uzaklıktaki okuluna gidiş gelişlerine yirmi adım atıyor. Sabah rüzgârına, akşam ılıklığına, gerçek dünyaya karışıyor. Adımları bitmeden yolculuğu bitiyor. Sınıfta nefes alıyor. Sürekli umut ediyor. Sınıf tüm bu saçmalığın tek gerçek tarafı belki de. Anlatıyor, gülüyor hüzünleniyor, oyun oynuyor. Bir an için kendisini önemli hissediyor. Aldığı nefesi ciğerlerinde hissediyor. Ellerinin nasıl kirlenmiş olduğunu önemsemiyor. Bakterileri, virüsleri, kokuları…
Yirmi adımlık dönüş yolunda yeniden başlıyor. Kaybettiği özlediği her şey temizlikle unutulacak, belki de kazanılacak. Yirmi adım boyunca temizlenmeyi kuruyor, düşlüyor. Ellerini, parmak aralarını, tırnaklarını, yüzünü temizliyor. Her bir adımı üşenmeden ince ince gerçekleştirdikten sonra rahatlama hissediyor. Uzun zamandır farkında bu anlamsızlığın bu sahte mutluluk bir yalanın habercisi olduğunu biliyor içten içe. Bu temizlik, bu sözsüz bitkin akşam yemekleri. iki kişilik sessizlikler. Gençliğinin tüm heyecanıyla sevdiği adamın mutlu şikayetsiz sessiz sevgililiği, uzaklığı... Konuşmaya çabalamıyorlar artık. iki sınıflık okuldalar ne de olsa. iki karşılıklı sınıf. Birbirlerinin seslerini duymaya öyle alışıklar ki bazen aynı sınıfta olduklarını sanıyor. Anlatacak bir şey yok öyleyse. Sevgili memnun halinden. Bu çok düzenli iki göz oda yaşamın ta kendisi onun için. Naylon ile kapılı kapısız evi, çocukluğu ,yoksulluğu ,babasının bağırışları ,evden her kovuluşu ,annesinin ağlamaları … Kardeşlerinin hüznü ve yaşadığı çaresizlikten sonra nefeslerin en temizi gibi Esma. Esma’nın sessizliği babasının bağırışlarından sonra mutluluk demek. Esma’nın her gün arttırdığı temizlik düzen çocukluğunda hayalini kurduğu düzen. Esma susuyor. Esma temizliyor. Esma pişiriyor. Esma yirmi adım kadar karışıyor hayata. Esma elleriyle bir dünya yaratıyor. iki odalı dünyasına sıkıldıkça yeni bir şeyler ekliyor. Çiçekli perdeler, masa örtüleri, tahta boyamaları, çiçekler. Esma lojman dediği bir dünya yaratıyor. Dışarıda bıraktığı her şey duvarların arasında şimdi.
Bir süre sonra ellerini saklıyor Esma. Dokunamaz oluyor. iki göz odası dışında kirli bir dünya. Çatlak ellerini yumuşatsın diye nemlendiricilerle çocuklarının ellerini ovardı. Yapamıyor. Kirli geliyor her şey. Yüreği nemlenmiyor. Korkuyor.
Konuşmaya başladıkça sevgili huzursuz. O da kirli belki. Dokunamıyor. dünyasının duvarları çatırdamaya başladığında ağlıyor, yardım istiyor. Bağırıyor. Sevgili daha çok bağırıyor. Daha çok korkuyor. Çocukluk kâbuslarını yaşattığı için. Kapılara, musluklara peçetesiz dokunamadığı için. En çok kendisine dokunmadığı için belki. Korktukça saldırıyor. Esma’nın duvarları yıkılıyor. Her şeyin kendiliğinden geçeceğini düşlemek yetmiyor. Sevgili, artık sevgisiz. Saldırıyor. Vurmaya başlıyor.
Esma’nın şaşkınlığı geçmek bilmiyor. Geride bıraktığı yaşamda yok bunlar. Sırtını dönüp kolaylıkla terk ettiği yaşamı, ailesi çok uzakta. Sevgi değil bu, biliyor. Sadece biliyor. Şaşkınlıktan tepki veremeyecek kadar güçsüz. Sevgili vurdukça şaşırıyor. Her seferinde ilk kez oluyormuş gibi. Çamaşır suyu kokuyor elleri. Her seferinde daha çok temizlik yapıyor. Sular kırgınlıklarını alıp götürmüyor. Ağlamıyor bir süre sonra. Utanıyor. Utancını temizliyor, acısını sabunlayıp köpürtüyor. Esma köpük köpük yıkıyor dünyayı. Sessiz anlaşma devam ediyor. Temizliyor. Sıkılıyor. Yemek hazırlıyor. Dayak yiyor. Yıkıyor. Köpürtüyor. Esma bir yaşamı köpürtüp üflüyor havaya. Baloncuklar…
Düşle gerçek arası bir zaman. Yaşama dokunmadan, kıyısından köşesinden geçip gidecek belki. On beş kişilik bir öğretmen grubuyla şelaleye gitmeseler. Su, yeşillik, sohbet, buz gibi biralar içilecek. Türküler söylenecek. Bir an için umutlanıyor Esma. Umutlanıyor sevgili.
Sevgili kendini kaybediyor sonra. Ufak bir söz belki. Belki ayların sessizliği, yorgunluk, kavga. Hasta her ikisi de, bilmiyorlar. Herkesin içinde vuruyor. Engel olmaya çalışanlar, bağırış, sevgilinin öfkeden kasılmış yüzü, küfürler... Git diye bağırışını duyuyor Esma. Hem vuruyor hem git diyor. Esma kendini seyrediyor. insanların gözleri, ayıplamalar, saklanan gerçeğin herkesin yüzünde oluşturduğu şaşkınlık. Esma çırılçıplak... Herkes onu seyrediyor.
Ertesi gün. Yolda. En donuk haliyle bir büyük şehirde. Çoban köpekleri, kar, tipi, ıssızlık duygusu, karanlık, kireç kokusu, nemlendirici kremler, yol alan bir otobüs, anlar birikimi... Zaman akıp gidiyor. Steril başka bir odada Esma. Kürtaj, boşanma; öğretmenlik yapacağım diye bir serserinin peşine takılıp giden kızlarının arkasından fısır fısır konuşan anne baba. Sarıyorlar yine de. Doktorlar sonra. Bebek kazıyanı, umut aşılayanı. Konuşmalar. Yavaş yavaş hayata karışıyor. Öğretmenlikten vazgeçmiyor. Her şey farklı bu kez. Gürültülü kalabalık içinde sabahı akşamı karmakarışık kocaman bir şehir.
Çocukların elleri çatlak değil. Bir gün çantasındaki nemlendiriciyi bırakıyor. Başka bir gün çoban köpeklerini. Ova yavaş yavaş siliniyor. Büyük bir boşluk var bu akşam Esma’nın içinde. Bu gürültü, kalabalık hiçbir şey yetmeyecek. Bu kadar insan ne yapıyor, o da onlardan biri mi? Anlamıyor. Işıklı tabelalar kireç kokmuyor. Bebek, boşluk. Eli telefonuna uzanıyor.

“ Bir şehir insanı nasıl delirtir?
Ben öğrencilerimi emzirmek istiyorum.
Delirdim mi? ”