"el ele, el hakka" düsturunda zincirin en önemli halkasıdır. doğuştan aydınlık kimseler için şart olmamakla birlikte kendini bir mürşide teslim etmek; yürümeyi öğrenirken kendini anasının duruşuna teslim eden bir bebek kaygısızlığı verir insana. eğer bu bir yolsa, mürşit daha önce bu yollardan defalarca geçmiş bir yol gösterici ve rehberdir.
ulular şöyle demiş:
...
Kanden gelir yolun senin ya kande varır menzilin
Nerden gelip gitdiğini anlamayan hayvân imiş
Mürşid gerekdir bildire Hakk'ı sana hakk'al yakîn
Mürşidi olmayanların bildikleri gümân imiş
Her mürşide dil verme kim yolunu sarpa uğradur
Mürşidi kâmil olanın gâyet yolu âsân imiş
Anla hemân bir söz dürür yokuş değildir düz dürür
Âlem kamu bir yüz dürür gören anı hayrân imiş
işit Nîyâzi'nin sözün bir nesne örtmez Hak yüzün
Hakdan ayan bir nesne yok gözsüzlere pünhân imiş
Yalnız gidenin hâli harap, ömrü hederdir
Yol göstereni olmayanın zevki kederdir
Doğru bilici öncü gerek yolcuya, zira
Çıkmaz yola sapmış olanın derdi beterdir
Bir mürşid-i kâmil ara, boş geçmesin ömrün
Şeksiz yolu aydınlatan ol şems-i zaferdir
Tut dâmenini aşk ile sen ol ulu zatın
Zan zulmetini yok eden ol nur-ı seherdir
Her âşıka yokluk gerekir almak için yol
Benlik bırakır yolda seni, terki hünerdir
Her zahmeti rahmet bilir Hak yolcusu elbet
Her cevr ü cefâ; aynı safa, dürr ü güherdir
Bel bağladığın aşk ipini dosttan ayırma
Yol ehline teslim olunan sır bu kemerdir
Hak gezdirir her durağı zevk ile seyret
Ta gayesi Hak'tan sana bir lütf-i eserdir
Aşk kervanının başbuğuna bağlı bu FÂNÎ
Hep mahmil-i aşkında kalır, gör ne seferdir