bugün

ninenin sarkmış memelerini dizde sektirmek

selam.

kusursuz bir mütenazır,
gözlerine münhasır cinayetlerinin terk ediliş kadavraları,
kadavrası hüzünlü Tasfiyelerinin ahker zıvanası;
ve bak işte hatırası iğfal edilmiş bedenimizin boyanmış parıltısı
işte...
ellerimde boyanmış orospuların kutsal kitabı...

bu anımı sizlere bu liriklerimle tasvir etmek istedim.
merhaba,
ben pembe tolga

sürrealist gökyüzünü süsleyen transseksüel martıların huzur dolu sesi, sünepe mahlukları dahi arındıran berrak zülal, zühresi karanlığa delalet etmiş hırçın sonbahar. ahir zamanlarımıza sirayet eden enteresan göt lobları, yaprağı kırılmış naif lobelyalar... hiçbiri benim kadar müteessir olamazdı oysaki. tanrım ne de kasvetli bir gündü ama...

hiç hilafım yok, ilhak edilmiş düşlerim bile canımı yakıyordu. ne robotum gri tlg, ne de dünyalar tatlısı bebek cinim; yani yeşil halis'im bile gülümsememe yardım edemiyordu. ağlıyordum usulca, utanmıyordum da üstelik... pembe yüreğim kim bilir neye kırılmıştı yine. Müstemlekelerde kaybolmuş vasıfsız hezeyanlar arıyordu ruhum. tanrım ne de güzel arıyordu...
aşk tüccarlarımın tahakkümü altında kalmış ulu şehvetim bile bana sırtını dönmüştü. sebepsiz bir durgunluk vardı üzerimde.
bir şeyler yapmalıydım. bir şeyler becermeli, güzel bir şeyleri yok etmeliydim. ama nasıl...
belki fakir bir çocuğun uçurtmasını çalıp kaçmalı, herhangi bir devlet okulunun müdürüne para vererek okulun en çalışkan öğrencisini sınıfta bıraktırmalı, belki de yanmış kükürt gazlarından damıttığımız sülfürik asidimizle bir kadının vajikettosunu haşlamalı, kim bilir belki de zall tarzı çirkin bir erkek sevgili edinerek onu aldatmalıydım...

tam bu mahiyet içeren fikirlerime dalmıştım ki, bir anda "el bimbo" melodisine sahip cep telefonumun çaldığını duydum.
arayan en yakın aile gaydaşlarımızdan biriydi. her ne kadar üşenmiş olsam da, duvarımdaki "üşen" butonuna basarak üşengeçliğimi giderdim, ve hemen akabinde de aramayı yanıtladım:

- alö, ben pembe tolga.
+ pembişim nasılsın ya? geliyorsun bugün di mi? az evvel evini aradım telefona robotun da çıkmadı. merak ettik be hayırsız loblu.
- nereye geliyorum bebeykettom?
+ ya nasıl unutursun! bugün göt hokeyi maçımız var ya?

telefonumun ekranına 400 dolar çarparak görüşmeyi sonlandırdım. hiç maç çekecek havada değildim. bu teklifinden dolayı arkadaşımı becersem yeridir yani.
her ne kadar göt hokeyi turnuvasına katılmayacak olsam da, yine de bu gerçekleştirmiş olduğum birtakım telefon görüşmesi beni dışarıya çıkmaya sevk etmişti. belki enteresan bir ibneliğe rast gelerek karanlık bulutlar çöken günümü yeniden pembeye boyayabilirdim.
altıma yalnızca pembe boxerımı giyerek kendimi dışarıya attım. yanıma bir adet zıpkın ve alet çantamı da almayı ihmal etmedim.
başladım koşturmaya.

tanrım ne de güzel koşuyordum...
dakikalar içersinde elit mahallemden uzaklaştığımı fakirsel ve ayıpsal bakışlar tescilliyordu. balkonda çay içen yaşlı dedelere mpt'yi (minik pembe tolga'yı) sallayarak karşılarında dans ediyor, beni darp etmeye kalkışan mahallenin beyaz şahinli genç delikanlılarının yüzüne 2.100'er tl çarparak alt dudaklarından öpüp kaçıyor, penceresinin demir parmaklıklardan dul olduğu anlaşılan kadınların evini ateşe vererek kahkahalar saçıyordum. davranışlarımda hiçbir mahzur görmeden yerleri yumruklaya yumruklaya kahkahalarıma devam ediyordum ki, ensemden hafifçe dürtüldüğümü fark ettim. henüz ne olduğunu anlamama fırsat bile vermeden o garip teessüflerle yüzleştim:

- piüüü gıran giresice. utanmıyor musun evladım çırılçıplak sokakta? ayıp değil midir bu yaptığın? git bu mahalleden it oğlu.

bu yaşlı ve bir o kadar da iblis bir nineydi. camları çizilmiş gözlüğünün çerçevesine bakacak olursak iki oğlu ve bir kızı vardı. hemen üst dudağın kenarındaki kırışıklığa göre de kızı kesinlikle sürtüktü. ayağındaki plastik ayakkabı, 57 yıllık eşinin henüz 7 ay önce vefat ettiğini tescilliyordu. başındaki yazmanın rengine bakacak olursak da hayatında iki kez kez mastürbasyon teşebbüsünde bulunmuştu. kahkahalar eşliğinde yanıtladım iblis nineyi:

+ merhaba kötü teyze, ben pembe tolga. rica ediyorum kelamlarıma muafiyet gösterirseniz çok sevinirim. düşünüyorum da; tebessümüme kasteden muhtelif renkli günüme dahil olma gafletine nasıl düştünüz? sanırım yaradılışı muntazam pembeliğime müsamaha gösteremediniz. sizi tüm pembeliğimle kınıyorum efendim.

- defolup gidesin buradan gavur oğlan. piüü allah belanı versin senin. komşulaaar, komşulaaar yetişin komşular!

mahallenin marketinden fırlayan altı adet oğlan üzerime doğru koşturmaya başladı. bir anda natüralist benliğimden sıyrılıp pembe bir komandoya dönüşüp sipere yattım. mahalle buram buram bozuk para kokuyordu. siperden kafamı çıkarıp yaşlı ninenin sol göt lobundan vurarak onu esir aldım. karşımdaki altı oğlan artık daha temkinliydi. "bırak ninemizi. o çok yaşlı! " diye bağırıyorlardı. içlerinden ikisi de "bırak anamızı orospu çocuğu. ağznı yznü skrm :@ :@ !" diye bağırıyordu. tahminim doğru çıkmıştı. gerçekten de iki oğlu varmış. kendimi kutlamak adına yüzüme 4.000 tl çarptım. ve hemen ardından da mücadeleme geri döndüm.

yaşlı iblis bayan ninenin kaçacak gücü yoktu. alet çantamdan çıkardığım vibratörü yaşlı kadının şakağına dayadım. altı gencin yürekleri ağızlarına gelmişti. " bir adım daha atarsanız bu vibratörü anlarsınız ya... ;)" dedim. söylediğimi anlayarak geri adım attılar. çaresizce inisiyatifime seyirci kalacaklardı. yaşlı nine ise çığlıklarıyla kahkaha atmama vesile oluyordu.
yaşlı kadını yere yatırıp bir süre gıdıklayıp ardından karnını tekmeledim. vibratörü hala elimde tuttuğum için de gençler hala yaklaşamıyordu. aradan kısa bir süre geçtikten sonra, tüm komşuların izlediğinden emin olur olmaz ihtiyarın neredeyse diz kapaklarına kadar sarkmış olan memelerini açıp elimin tersiyle defalarca tokatlayıp, ara sıra da dizimde sektirmeye başladım.

bu hareket, kızgın oğlanları çileden çıkarmaya yetmişti. iki oğlu annelerine yapılan bu eylemden sonra yere çöküp ağlamaya başladı. diğer dört genç ise üzerime hunharca koşuyordu. alet çantamdan çıkardığım 5.000'er tl'yi yüzlerine çarpmaya hazırlanıyordum. bu şekilde kendimi koruyup onları sakinleştirecektim. fakat o da ne...
dört oğlan beni unutmuşçasına, yanımdan koşup geçerek yaşlı kadının üzerine atladılar. yaşlı kadının memişkoları onları tahrik etmişti. acımasızca memelerini dişleyip emdiler. yaşlı kadına oracıkta tecavüz ettiler.
paralarım öylece elimde kalakalmıştı. benim varlığımı dahi unutmuşlardı.

tanrım nasıl da beceriyordular... memeyi görür görmez çılgına dönmüştüler.
bu nasıl bir cinsel açlık ya rab, bu ne tür bir rasyonalist kalpsizlerin vicdansızlığı?..
mahallede onlarca taşağı kıllı dede varken bu iblis nineciği becermek neden...
anlayamıyorum bu insanları. ne bahtsız bir ülfete tanık oluyordu gözlerim.

ve kaçmaya başladım bu günahlar mahallesinden. kahkahalarım gözyaşlarına bırakıyordu yerini.
ağlıyordum işte yine. günahlardan kaçıyordum belki evet, ama gözyaşlarım...
gözyaşlarım bırakmıyordu beni.

kusursuz bir mütenazır,
gözlerine münhasır cinayetlerinin terk ediliş kadavraları,
kadavrası hüzünlü Tasfiyelerinin ahker zıvanası;
ve bak işte hatırası iğfal edilmiş bedenimizin boyanmış parıltısı
işte...
ellerimde boyanmış orospuların kutsal kitabı...