Üzerinde uzlaşılmış kesin bir tanımı olmayan kamusal alan kavramı tarihsel, toplumsal, ideolojik bakış açılarına göre değişlik gösterebilmektedir. Türkiye'de son yıllarda türban sorunu ile gündeme gelen kamusal alan ilk kez 1962 yılında Jürgen Habermas'ın "Kamusal Alanın Yapısal Dönüşümü: Burjuva Toplumunun Bir Kategorisi Üzerine Araştırmalar" adlı kitabında kavramsal olarak ele alınmıştır.
Bu kitapta da belirttiği üzere, Habermas'a göre kamusal alan, "özel şahısların, kendilerini ilgilendiren ortak bir mesele etrafında akıl yürüttükleri, rasyonel bir tartışma içine girdikleri ve bu tartışmanın neticesinde o mesele hakkında ortak kanaati, kamuoyunu oluşturdukları araç, süreç ve mekanların tanımladığı hayat alanıdır." Yani kısaca kamusal alan her şeyden evvel kamuoyunu oluşturan alandır.
Kluge'a göre ise kamusal alan "mücadelenin savaş dışı yollarla karara bağlandığı yer" ve ayrıca "politikanın kabı"dır.
Yunan şehir devletlerinde 'polis'in alanı ile 'oikos'un alanı arasında yapılan ayrımla şekillenen kamusal hayat mekansal olarak kesin bir bağlılık göstermemekle beraber 'agora'larda cereyan ederdi. Eski Roma kentlerinde ise bu bağlamda iki kamusal alan vardı: plaza ve forumlar.
Osmanlı'ya baktığımızda daha Tanzimat öncesinde varlıklarını göstermeye başlayan kahvehanelerde başlayan kamusal alan, Tanzimat sonrasında salonlara taşınmıştır. Bu dönemde kahvehanelerde gerçekleştirilen tiyatro performansları (Karagöz ve meddah oyunları) kamusal alanın siyasi muhalefet işlevini etkin bir biçimde yerine getirmiş olacak ki, IV. Murat kahvehaneleri kapatma kararı almıştır.
Habermas, her türlü çıkardan arınmış, herkese açık bir kamusallık anlayışı tasarlarken, kamusal alanın devlet otoritesinin baskısı ve buyruklarında bağımsız, ona karşı kurulan bir alan olduğu kadar sermaye egemenliğinden ve kâr güdüsünden de bağımsız olması gerektiğini belirtmektedir.
Kamusal alan yalnızca söylemsel fikirlerin değil, aynı zamanda toplumsal kimliklerin oluşum ve gerçekleştirme alanlarıdır. Bireyler, kendi söyleyiş tarzlarını oluşturup kendilerini kamusal alanda ifade edip gerçekleştirirler. Kamusallık sadece eleştirel akıl yürütme, bilgi, norm, prosedür ve kural içeren toplumsal düzenlemelerin üzünü değildir; aynı zamanda ortak duygusal algılama, ifade, duygu, beğeni, boyun eğiş, itiraz, isyan, çatışma, anlaşma, yenilgi, tanıma vb. süreçleri içeren iletişim biçimlerine dayanır. Burada önem kazanan kamusal alan içerisinde bireylerin tecrübe edinmeleridir.
Kamusal Alanın Yapısal Dönüşümü'nde Habermas kamusal alanın Avrupa'da 18.yy'daki yükselişi ve 19.yy'dan itibaren çöküşünü anlatmaktadır. Kitap, 18.yy'ın sonlarına doğru feodal otoritenin çözülmesi ve reform hareketi sonucu kilisenin konumunun değişmesinden sonra ortaya çıkan burjuvazinin söz sahibi olduğu liberal kamusal alanın basının gelişmesi, iktidarın kamuoyunu etkileyecek faaliyetlerde bulunması, halkla ilişkiler çabalarının etkinleşmesi vb. nedenlerden dolayı idealize edildiği halinin başkalaşmasını ve böylelikle kamusal alanın yapısının bozulup dönüşüme uğramasını anlatır. Bu süreçte 18.yy'ın ikinci yarısında gelişen edebî gazetecilik önemli rol oynamıştır. Bu tip gazetelerle birlikte basın artık sadece haber basan organ olmaktan çıkmış, kamuoyunun taşıyıcılığı ve önderliği rolünü üslenir bir konuma erişmiştir. 20.yy demokrasilerinde, özellikle ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra ise kamuoyu dış etkenlerle şekillenen bir kamusal alan halini almıştır. Bu da, Habermas'a göre, kamu görüşünü değil, kamu olmayanın görüşünü etkinleştiren bir durum doğurmuştur.
Habermas, reklam, seçim kampanyaları, halkla ilişkiler gibi uygulamaları kamuoyunu yaratan ve yönlendiren uygulamalar olarak düşünür ve özellikle ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra bu organların kendi işlevleri olan yönledirmeyi de aşarak çıkar uğruna etkinlik gösterdiklerini ileri sürer. Tüketici-vatandaş pasif bir şekilde eğlenceyi ve bilgiyi emmektedir. Böylelikle vatandaşlar medya sunumlarının ve tartışmalarının spekülatörleri haline gelmiş, tüketici-vatandaş objesi haber, bilgi, halkla ilişkiler kamuoyunu biçimlendirmiştir. Medya manipülatif amaçlı kullanılmaktadır. Artık yasal partiler ve parlemento arasındaki ilişkileri dahi halkla ilişkiler düzenlemektedir. Bu ortamda kamusal alan için temel niteliklerden biri olan açıklık ve aleniyet yerini "görünüşte var olan bir açıklık göstergesi"ne bırakmıştır.
Habermas'ın kamusal alanı pek çok açıdan yeni olarak görülse de aynı zamanda birçok eleştirinin odağı olmuştur. Habermas, ilk olarak kamusal alanı sadece burjuvanın oluşturduğu bir alan olarak görmesi ve diğer sosyal yapıları kamusal alana dahil etmemesi noktasında eleştirilmiştir. Ayrıca, bu kamusal alan sadece Avrupa ile sınırlıydı ve Avrupa dışındaki yerleri içine almıyordu. idealize edilen yalnızca Avrupa'nın liberal kamusal alanıydı.
Bir başka eleştiri ise, kamusal alanın sadece beyaz erkekleri kapsıyor oluşu nedeniyle feministlerden gelmekteydi.
Ayrıca, Habermas'ın göremediği karşıt medya yayıncılığı ve internet gibi yeni medya teknolojileri katılımcı demokratik iletişim siyaseti için yeni alanlar oluşturmaktadır.
Habermas'a kamusal alanla ilgili getirilen eleştirilerden en önemlisi de Habermas'ın Frankfurt Okulu'nun yaşayan son temsilcisi olduğu halde ileri sürdüğü kavramı geliştirmemesi ve 1960'larda ilk ortaya attığı haliyle bırakmasıdır.
not: yazının bazı bölümlerinde meral özbek'in kamusal alan adlı kitabından yararlanılmıştır.