bugün

belçika

Brüksel'i hiç sevmem. Lezzetsiz ve suratsızdır. Paris'ten gidince insan 'istanbul'dan Ankara'ya gitmiş' hissine kapılır. Haa, bakın, buram buram Ortaçağ kokan Bruges, Gand gibi şehirlerini severim, soğuk olmakla birlikte, ama artık bu lokanta cennetinde bizim 'midyeci Leon' bile bozdu... Peynirli ve fesleğenli midye tavanın adını da değiştirmişler, artık 'cote sud' deyince makarnalı ve domatesli bir haşlama getiriyorlar!

Belçika, benim gözümde 'Waterloo muharebe meydanını' gezerken alınacak keyif hatırına yaşayan bir ülke. Diplomatlar ve gazeteciler için ekmek kapısı olabilir, beni açmıyor. Ben, papaklı Fransız askerleriyle birlikte Hougomont üzerinden La Haye Sainte yönünde hücuma kakmayı seviyorum. Altında doksan bin kişinin yattığı o çamurlu tarlalarda koşturmak hoşuma gidiyor. Arabayla Wellington'un ve Napoleon'un geceyi geçirdikleri evlere gidip geldikten sonra kasaba içindeki pizzacıya yanlamak da tabii...

Belçika bölünüyormuş.

Fakat Belçika ordusunun 'milli Belçika birliği ve beraberliği' adına darbe tasarladığını hiç sanmıyorum.

Avrupa Birliği bünyesinde, birliğin 'bürokratik merkezi' konumunda (bu merkez bir Fransız şehriyle, Strasbourg'la paylaştırılmış) bulunan Belçika bölünse ne olur, bölünmese ne yazar?

Yaa, birliğe bir kere eklemlenince, bölünmek bölünmemek artık eski anlamını taşımıyor!

Belçika, yapay bir ülkedir. Bir tampon devlettir. Bu tampon devlet, 1815 yılında, Viyana Kongresi'nde, 'Fransa bir daha Flaman ovasını çiğneyip geçemesin, Avrupa'ya saldıramasın' diye icat edilmiştir.

Fakat Fransa'nın eski gücü kalmayınca, hem de iki kere Almanya çiğneyip geçmiştir oraları...

Fransa-Almanya çekişmesinin çoktan tarihe karıştığı ve bir daha da geri gelmeyeceği bir yüzyılda, Belçika diye özel bir tampona, hem de işe yaramamış, bekleneni verememiş bir tampona gerek kaldı mı? Kalmadı. Öyleyse bölünebilir. Mala davara bir zararı dokunmaz.

ACABA BAZI BATILILAR DA 'SOVYETLER BiRLiĞi ORTADAN KALKINCA ANADOLU'DA ÜNiTER BiR TAMPON DEVLETE iHTiYAÇ KALMADI' DiYE Mi DÜŞÜNÜYORLAR?

Belçika, uzun süre Afrika'da uçsuz bucaksız toprakları elinde bulundurmuş (Kongo), bu hammadde bolluğuna yaslanıp ağır sanayi de kurmuştur. Patatesi ve tabancası meşhurdur.

Bir Belçika kralı, bir Belçika ordusu vardır ama bir Belçika dili yoktur. Ne biçim millet bu?

Belçika'nın güneyinde Fransızca, daha doğrusu Fransızca'nın hem de berbat bir aksanla azıcık 'arkaik' bir şekli, kuzeyinde de Felemenkçe konuşulur. iki taraf da birbirini hiç sevmez ve 'temelde' kendini Fransız ya da Hollandalı hisseder. Bir 'Belçika milleti' yoktur. Kuzeyliler sayıca azıcık daha ağır basarlar.

Bu 'lisan meselesi' yüzünden bu yapay devletin insanları iki yüz yıla yakındır birbirleriyle hırlaştılar ve şimdi de ciddi olarak bölünmenin eşiğine geldiler.

Fakat bu bölünme iki tarafa da zarar vermeyecek, belki de daha mutlu olacaklar ve 'mamur ve müreffeh' yaşayıp gidecekler. Sürtüşme sona erecek.

Çekoslovakya, Çek Cumhuriyeti (içimden 'Çekistan' demek geliyor!) ve Slovakya olarak bölündü de ne yitirdi?

Belli bir düzeye geldiysen, bölünme mölünme kimsenin ipinde olmaz. Yaşam düzeyini etkilemez.

Ama kalkınmanı ve demokratlaşma sürecini tamamlayamadıysan, bölünme korkusuyla kıyametler kopar, birbirini yersin. Nice canlar yanar, nice gençler ölür. Ne acılar çekilir.

2205 yılında da torunlarının hiç umurlarında olmaz senin çektiğin acılar...

Ne yani, Viyana kuşatmasında ölmüş dokuz kuşak öteden atanız umurunuzda mı? Gidip de Cafe Schwarzenberg'den bizim siperlere doğru bir fatiha mı okudunuz?

Ben okudum sizin yerinize de. Askeri müzede bizimkilerin kaçarken bıraktıkları sancakları görünce de sinirim bozuldu.

engin ardıç