bugün

dubrovnik

Karadağ'dan Hırvatistan'a geçiş yapıyoruz,Bosna'ya geçmeden önce Dubrovnik'i görüp Mostar'a yol alacağız. Sahil yolundan geçerken Dubrovnik,kaleleriyle uzaktan görünüyor.Suyun turkuaz ve lacivert şeklinde iki ayrı renginin bulunduğu deniz de büyüleyici. Dubrovnik'de herşey çok iyi planlanmış. Kolayca bir otopark bulup arabayı park ediyoruz,sonrasında kısa bir yürüyüşün ardından şehir meydanına varıyoruz. Ufacık meydan turist kaynıyor,öyle böyle değil. Türkiye'deki en kalabalık turistik mekanı düşünün,sonra onu 2 ile falan çarpın. Özellikle italyan turistlerin ilgisi var Dubrovnik'e, (malum italya-Hırvatistan yakın) ayrıca her an Türkçe konuşan bir rehber önderliğinde geniş bir kafileye rastlayabilirsiniz. Surlardan içeri giriyoruz,Dubrovnik'in en kısa özeti şu; burası bir kale şehri,surlarla çevrilmiş, içinde birkaç önemli kilise ve heykel barındıran eski ve küçük bir şehir, ama iğne atsanız yere düşmeyecek denli kalabalık.Bir istanbul'u çeviren surların etrafındaki pis kokuları, bakımsızlığı düşünüyorum bir de Hırvatların ufacık bir kaleden elde ettiği muazzam geliri, olay mantalitede bitiyor. Senin bakanın binlerce yıllık antik kalıntılara 'Çanak-çömlek' deyip Roma hamamını suyun altına terkederse çanak çömlek böyle patlar. Bünyesinden en az 5 Dubrovnik çıkarabilecek Türkiye böyle sürünür.

Dubrovnik oldukça pahalı bir şehir,bir şeyler almanızı tavsiye etmem, ille de hatıra bir şeyler alacaksanız ara sokaklardan birinde '50 Hırvat Kunası karşılığında tişörtler' yazısı var, 1 Türk Lirası yaklaşık 6 Kuna yapıyor,normalde Dubrovnik'de her şey Euro üzerinden fiyatlandırılıyor ama 50 kunaya tişört oldukça hesaplı.
Sur içinde 2 Irish Pub var,Gaffe'ye giriyoruz. Oldukça güzel dizayn edilmiş, çalışanları iyi derecede ingilizce biliyor,Guinness 'in fiyatı makbul. Sanırım tek kötü yanı duvarda gördüğüm Everton armasıydı.*
Bu arada Bim poşetiyle Dubrovnik gezen badem bıyık da gördüm ya, daha da gam yemem sanırım.