söykü dergisi sayı 10 temasız

entry37 galeri
    15.
  1. biri bizi öldürüyor | alpi

    polisiye öyküler; çoğu kez, durum öyküleri özellikleri gösterirler ancak, onlara göre çok daha hareketlidirler. bu yönleriyle, macera/serüven öykülerine daha yakın dururlar ve üçüncü şahsın ağzından sunulmaları da neredeyse bir gelenek halini almıştır.

    alışılmışın dışında yapısal kurguları olan nadir örnekleri dışında, okuyucuya sunum teknikleri açısından da birbirine çok benzerler. hatta, denebilir ki klişeleşmiştirler. polisiye öykü okuyucuları öykülerin yapısal kurgulamasına hiç takılmadan doğrudan öyküye odaklanma ve karmaşık olaylar zincirini çözmek hevesindedirler. bu nedenle de klişeleşmiş sunum tekniği onları diğer öykülerdeki gibi rahatsız etmez, aksine rahatlatır.

    polisye hikayelerde, önceki-sonraki kavramının olayların çözümünde taşıdığı önem büyük olduğundan zaman kullanımlarındaki bariz hatalar iyi bir okuyucunun gözünden kaçmaz ve kafa karıştırırlar. aşağıdaki paragrafta yazar, bir anı ya da çok kısa bir süreci anlatmaktadır ki bu durumda kullanılan zaman kipleri ve eklerinin aynı formda kurgulanmaları beklenir.

    "... Odada bulunan üç tane yatağın da üzerinde kabarıklık vardı. ilkini silahının ucuyla dürttü, kıpırtı gelmemişti. Eliyle yatak örtüsüne uzanırken göz ucuyla diğer yataklarda hareketlilik olup olmadığına bakıyordu, hiç canlılık belirtisi yoktu. Diğer tim görevlisi de kapının ağzında durmuş, hem etrafa bakınıyor hem de odada gözden kaçabilecek bir hareketlilik emaresi arıyordu..."

    şimdi aynı paragrafı bir de şöyle okumayı deneyelim;

    "... Odada bulunan üç yatağın üzerinde de kabarıklık vardı. ilkini silahının ucuyla dürttü, kıpırtı |gelmedi|. Eliyle yatak örtüsüne uzanırken göz ucuyla diğer yataklarda hareketlilik olup olmadığına |baktı|, hiç canlılık belirtisi yoktu. Bu esnada, diğer tim görevlisi de kapının ağzında durmuş, hem etrafa bakınıyor hem de odada gözden kaçabilecek bir hareketlilik emaresi arıyordu..."

    alamet-i farika; bir insanı, ürünü, nesneyi, benzerlerinden ayıran simgesel özellik veya doğrudan doğruya semboldür. bir anlamda kişiyi, ürünü ya da nesneyi 'marka' yapan şeydir.

    osmanlı döneminde, nüfus hüviyet cüzdanlarında, 'alamet-i farikası' diye bir bölüm bulunurdu ki buraya, o kişiyi diğerlerinden ayırmakta kullanılacak; lal, kör, topal, çolak, aksak gibi bugün bedensel engeller olarak tanımladığımız nitelikleri yazılırdı.

    tüm bunların ışığında, öyküde geçen şu cümle temelde yanlış olmamakla birlikte kulağı tırmalayan bir tarafı da yok değil sanki;

    "...özel tim olarak kurşun geçirmez yelek ve koruyucu başlıktan oluşan alamet-i farikalarını üzerlerine geçirmişlerdi..."

    derim ki şöyle kurgulansa daha güzel olmaz mıydı;

    "...özel tim olarak, alamet-i farikaları haline gelmiş kurşun geçirmez yelek ve koruyucu başlıktan oluşan giysilerini üzerlerine geçirmişlerdi..."

    öykünün geneline bakıldığında, akıcı bir üslup ve yeterli tasvirlerle canlandırılmış mekanların kullanıldığını söylemek mümkün ancak, neredeyse katliam boyutlarına varan bu seri cinayetlerin nedeni-niçini dahi okuyucuya anlatılmış değil. bu durumda okuyucu, katilin halet-i ruhiyesi hakkında nasıl fikir sahibi olup da kendince değerlendirmeler yapabilsin?

    yazarlar da ses sanatçılarına benzerler aslında. nasıl ki onlar, okudukları esere kendilerinden bir şeyler katmadıkları, duygu vermedikleri, dinleyiciyi yeterince hislendiremedikleri sürece istedikleri kadar kuralına uygun okusunlar nafiledir. yazarlar için de aynı şeyler söz konusudur. bir öykü okunduğunda; "görüyorsun işte! meşrebim-tarzım budur benim. ben filancanın eseriyim." diyebilmelidir okuyucusuna ki sıradan olmaktan, anonim kalmaktan kurtulabilsin.
    0 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük