immanuel kant

entry224 galeri
    86.
  1. Kendisi hakkında çok şeyler söylenebilir. Ama öncelikle hakkında bir şey söylemek için Aristoteles'in dediği gibi "endokson"lardan hareket etmek gerekir. Keza kendisi hakkında yazılan entryler garabet oğlu garabettir.

    öncelikle bazı entrylerde aşağıdaki şekilde ifade edilmiş;

    "tanrı'nın varlığını doğrulamak için de yeni bir ahlaksal muhakeme yaratmıştır:tanrı var olmadıkça doğru ya da yanlış hareket diye bir şey olamaz."

    Kant tanrının varlığı ya da yokluğu konusunda böyle bir şey dediğini bilmiyorum. Kaynak gösterilirse sevinirim. Çünkü Kant'ın Saf Aklın eleştrisi tanrının varlığını ya da tanrı kanıtlamalarını "transcendental schein"[transendental illüzyon] olarak görür. Yani kendinde şeylerin[ding an sich] anlama yetisi kavramları ile kullanarak tanrı evren ve ruh ile alakalı çeşitli sonuçlara ulaşılması. Tabi ki bunlar yanlış sonuçlardır. onun tüm felsefesi metafiziğin bu çeşit bir kullanımına karşı bir başkaldırıdır. Ama "metafizik nasıl olanaklıdır" sorusunu prolegomena ve Saf aklın elştirisi!nin önsözünde defalarca belirtir ve bilim olması için sentetik apriori olmasının gerektiğini söyler.. Felsefesine tanrıyı bulaştırmamıştır Kant. Aydınlanma insanının tipik bir özelliğidir bu, akla fazlalıkla bir güvenleri vardır ve tanrıyı da yaptıkları işten hep uzak tutmuşlardır.

    bir başka entry;

    "içeriksiz kavramlar boş, kavramsız algılamalarda kördür"

    "bunun aslı "kavramsız görüler kör, görüsüz kavramlar ise boştur"

    burada genellikle Takiyettin Mengüşoğlu üzerinden/dolayısıylaHeinz Heimsoeth'in Kant kitabının türkçe çevirisi üzerinden kant'ı okuyanlar görü[anschaaung] kelimesini algı olarak çevirmektedirler. Bir başka çeviri hatası ise Aziz yardımlı çevirisindeki "sezgi" olarak yapılmıştır. Bu hata Bergson'un türkçe'ye çevrilmesinden kaynaklanmaktadır biraz da. burada anlatılmak istenen, aslında bir süreçtir. aslında 3 tane yetimiz bulunmaktadır bunlar;

    1-duyumsama[sensibility ya da duyarlık da denmektedir]
    2-Hayal gücü[imagination]
    3-Düşünme yetisi[Akıl ve Anlama yetisi]

    öncelikle "kendinde şey", duyumsama vasıtası ile görünün formları olan uzay ve zaman tarafından "duyumsamanın receptivite"si tarafından alınarak işlenirler. bu işlenen görüler ise vorstellung[temsil ya da tasarım diye çevrilmiştir] olarak benim zihnimde meydana gelirler. imagination tarafından sentezlenir ve anlama yetisi kavramlarının altına düşerler. bunun sonucunda ise fenomen ya da nesne meydana gelir. burada içerikten kastedilen görü malzemesi yani "aposteriori görü" yani deneyim malzemesi ile şekillenen "kendinde şey"dir. bu içeriksiz olduğunda ya da direkt kendinde şey ile kullanıldığında illüzyon meydana getirir. bu şu anlama gelir. ben tanrıyı hiççbir zaman deneyimleyemedim, deneyimlemem de mümkün değil anlama yetisinin kavramları ile tanrı adı verilen kendinde şey ile kullandığımda illüzyonu meydana getirir. örnek verelim;

    Anlama yetisi kategorilerinden "neden-etki" kategorisini ele alalım.

    ve tanrı kavramını bu kategorinin altına koyalım;

    "her şeyin bir nedeni vardır, bu nedenler dizisi sonsuza kadar gidemez, kendisi neden olmayan bir ilk neden olmalıdır. işte bu tanrıdır". burada tanrı tamamen deneyimin ötesinde. burada yapılan iki hata var. aslında birbiri ile bağlantılı olmayıp da bağlantılıymış gibi kabul edilen iki fenomen arasında bağlantı kuturup yani aklın koşullu olan şeyler arasındaki koşulsuza giderek onu da koşullu kabul etmesi nedeniyle meydana gelir. şimdi ilk neden aslında bir koşulsuzdur. ya da iki birbiri ile koşulu olmayan iki fenomen arasındaki bağlantıda da bir koşulluluk olmamasına rağmen akıl bunu koşullu olarak ele alır. bu aklın bir yanılgısıdır. bu konu ciddi biçimde "transcendentsal diyalektik"de işlenmektedir. ama o konuya girersek, antinomiler, mendelsohn'un ruh'un ölümsüzlüğüne ilişkin düşüncesine karşı çıkışı ya da vs'e kadar gider. bu da baya uzun sürer.

    bir başka entry;

    "ahlak felsefesinin en onemli savunucularindan olan kant tam bir ahlakci yada moralisttir. insanin akliyla dogru-yanlis ayrimini yapabilecegini dolayisiyla akli basinda her insanin ahlakli olmasi durumunda butun dunyada yasanilasi bir duzenin tesis edilebilecegini savunur. diger taraftan ise transandantal idealizm kuramini ortaya atar ve bence bunu yapmakla kendiyle celisir. zira bir yandan aklin yegane kilavuz oldugunu iddia ederken diger yandan da deneylerustu, tecrubeyle vakif olunamayan nesneleri olduklari gibi kabul etme bir filozof icin su koyvermedir."

    aslında bu entry'ye en büyük eleştiri kant'ın iki kitabının adıdır. saf aklın eleştirisi ya da pratik akın eleştirisi. saf aklın eleştirisi'nin önsözünde kant aklın mahkemeye çıkarıldığını ve yargılandığını söyler. ciddi bir eleştiridir bu. bunun için aklın illüzyona götüren ve aklın yararlı olan özelliklerini ayırır. bunları şöyle tanımlayabiliriz;

    1-akıl illüzyonların nedenidir. aklın koşulsuz olana gitmesi daha doğrusu gitmek istemesi bu illüzyonları yaratır
    2-akıl pratik alanda da koşulsuza gider. bu ise koşulsuz buyruk'un ise bir nedenidir. bu aklın oldukça yararlı bir yönüdür
    3-anlama yetisi kavramlarına birlik verir.

    Kant bu ele aldığım özelliklerin hepsini tanıtlama yaparak gider ve ben bu noktada pek bir çelişki göremedim. biraz kant'ı iyi tanımamaktan kaynaklanıyor.

    bir başka eleştri de aşağıdaki şekilde yapılmış:

    [“bu herif tepeden tırnağa kapkaraydı — söylediklerinin aptalca olduğunun açık bir tanıtı”

    cümlesinin de sahibi filozof. metafizik düşünceyi bilinemez alanına atıp, tanrı, din gibi kavramlar olmadan ahlakın var olabileceğini düşünmüş, ahlakı içsel bir vazife olarak görmüştür. bir çok yönden; ırkçılık, bilimcilik( batı tarzı, metafiziği düşünmeyi reddeden, pozitivist) özellikleriyle ve bunların duşunda kalan noktalarda da tam anlamıyla uzlaştırmacı tutumu nedeniyle bizde ........ler tarafından çok sevilir. tabi entelektüel düzeyleri ya da sezgileri, az buz yeterli olanlar tarafından.

    nietzsche o'nun hakkında; 'gelmiş geçmiş en büyük kavram kötürümü' diyordu. bu da kavramları kendi istediği şekle sokmak, fikirlerini bir ideal sistem etrafında düzenlemek, karşıtlıkları birbiriyle uzlaştırmak için paleontolojik düşünme biçimiyle düşünmesinden kaynaklanıyor.. yani şizofrenlerde görülen düşünce bozukluğu: aşırı kapsamlı düşünme. böylece kavramların anlam izdüşümlerini belirsizleştirmek suretiyle kurgulanan bir düşünce sistemi kurmuştur kant.

    neticede: tanrı yok ama birbirimize iyi davranmak için sebeplerimiz var. ham madde işlenmeli sanayi de önemli doğal kaynak da gibi fikirlere sahip. ülkemizde yaşasaydı kesin chp'ye oy verirdi ya da örneğin: ermeni olsa asala'ya katılırdı dediğim filozof. ırkçı ama vejeteryanlar kadar zayıf tinli.."]

    buna eleştirim şu olur. öncelikle ilk cümleyi ele alalım;

    "Metafizik düşünceyi bilinemez alanına atıp, tanrı, din gibi kavramlar olmadan ahlakın var olabileceğini düşünmüş, ahlakı içsel bir vazife olarak görmüştür. Irkçılık, bilimcilik( batı tarzı, metafiziği düşünmeyi reddeden, pozitivist) özellikleriyle ve bunların duşunda kalan noktalarda da tam anlamıyla uzlaştırmacı tutumu nedeniyle bizde ........ler tarafından çok sevilir. tabi entelektüel düzeyleri ya da sezgileri, az buz yeterli olanlar tarafından"

    burada öncelikle ahlak ile etik arasında bir ayrım yapılması gerektiğini düşünüyorum. Bir eylemi etik eylem yapan nedir? bu soruyu sormak lazım. bir eylemi etik yapan o eylemin tanrının buyruklarına uygun bir eylem olması değil, o eylemin bir çıkar gözetmeden sırf o eylem iyi bir eylem olduğu için yapılmasıdır.[kant'ın bakkal örneğini ya da Aristoteles'in Nikhomakhos'a etik'de temellendirdiği düşünceyi hatırlayalım] etik alanda tanrı ya da cennet düşüncesi için bir şey yapmak yapılan eylemi "koşullu bir eylem" haline getirir. bu ise diğer ahlaki düşüncelere göre oldukça tercih edilir bir düşüncedir. "ırkçılık" kavramını anlayabilmiş değilim. keza kant'ın asıl amacının her bireyin evrensel ahlak kuralları ile yaşadığı evrensel bir devlet düşüncesi olduğunu biliyoruz. insanlığın bu noktaya ulaşamadığında oldukça geri kalacağını belirttiğini de biliyoruz. "koşulsuz buyruk" zaten bu tür bir işlevselliğe sahip olarak üretilmiş bir maksim'dir. yani "öyle eyle ki eylemine temel teşkil eden ilke evrensel bir ahlak yasası olabilsin".

    Benim anlamadığım bir başka nokta, Kant'ı anlamadan Kant hakkındaki Nietzsche'nin eleştirilerini okumaktır. Bizde pek yapılır, filozof hakkında bir kitap bile çevrilmemiştir[orjinal, filozofun kendi metinlerindne bahsediyorum] fakat herkes dünyayı kurtarır, hatta ona pislik atar. Nietzsche'nin eleştrisinin yerine göre oldukça haklı bulduğumu da belirteyim. Ama bunu bir başkasının yazısı üzerinden değil de Nietzsche ve Kant'ın kendi metinleri üzerinden temllendirerek yapmayı tercih ediyorum. Öncelikle Nietzschep resokratik filozoflara oldukça değer veren bir filozoftur. Sokrates ve sonrası felsefenin bir yozlaşmaya uğradığını savunur. Bu yozlaşmayı aklın hakimiyeti bağlamında eleştirir.[yani kaosun hakim olduğu evrende kendi akılsallıklarımızla ona düzen atfettiğimizi onu basitleştirdiğimizi söyler] aynısı tragedya da da euripides ile gerçekleşmiştir. bu minvalde herakleitos ile protogoras'a nietzsche'nin filozofları diyebiliriz. protogoras'ın "homo mensura"[insan herşeyin ölçüsüdür" sözü bir çok noktada nietzsche'yi etkilemiştir. bu etik alanda değerlendirildiğinde olukça vurucu bir cümledir. yani insan öyle bir varlıktır ki kendi değerlerini kendi belirleme yetisine sahiptir. böyle buyurdu zerdüşt isimli kitabında insanın geçirdiği üç aşamadan bahseder. bunu ise deve, aslan ve çocuk şeklinde niteler. çok ayrıntıya girmiyorum. bu düşüncelerin kant'ın tüm insanları etkisi altına alan "koşulsuz buyruk" ile karşıtlık taşıyacağı vakidir. Nietzsche bu kavram konusunda oldukça haklı görünüyor çünkü, bu kavramlar sitemini kant'ın kendisi kuruyor, ve bu kavramlara göre neyin transcendental illüzyon ya da neyin bilimin konusu olacağını belirliyor. fakat işin ilginç bir tarafı var. kant transcendental estetik ile başlayan saf aklın eleştirisinde iddia ettiği her şeyin tanıtlamasını yapıyor. sözgelimi saf görüler olarak nitelendirdiğimiz uzay ve zaman'ın aprioriliğinin tanıtını transcendental estetik'de hem de sıkı biçimde tanıtlıyor. mesela, uzay konusunda şöyle bir düşüncesi var; "uzaysız cisim düşünemem ama cisimsiz uzay düşünebilirim" ya da zaman konusunda "eğer bende apriori bir zaman kavramı olmasaydı ne eş zamanlılık ya da ne ardardalık olurdu" vs.. bir başka sıkı eleştri de hegel eleştrisidir.. hegel de bunu kavramın zamansallaştırılması düşüncesi temelinde yapar. buna girmek işi uzatmak olur.
    0 ...