bugün

el laberinto del fauno

filmin başında "ulan bu nasıl bir film, bir saçmalık var ama" tadında bakışlarla ekrana bakarken, dakikalar geçtikçe filmin içerisinde mevcut olan iki farklı dünyanın yani gerçeklik ile fantazinin aynı çatı altında ne kadar akıcı ve güzel bir şekilde birleştiğine şahit oluyor insan.

insanın beğenilerini çerçeveleyen tek noktanın beklentiler olduğu düşünülürse filme gitmeden evvel ne ile karşılaşacağını bilmek filmden daha fazla zevk alınmasına neden olur. sadece afişindeki gerilim ve korku öğeleri taşıyor ibaresi ile "bildiğin bir korku filmi, hadi biraz korkalım" düşüncesi ile gitmek filmin başlarında hayalkırıklığına uğratsa da film kendi dünyasına izleyiciyi çektikten sonra artık bir şey yapmaya gerek kalmıyor.

filmin sonuna kadar fantastik öğelerin acaba gerçek mi sorusunu insanın aklına getirebilecek,

--spoiler--
bitişte kızın gözlerini açıp bir anda canlanması beklentisine insanı sokabilecek
--spoiler--

kadar gerçek öğelerle fantastik öğeleri harmanlayabilmişler.

filmin müzikleri ise ayrı bir güzel idi, özellikle ninni tadında söylenen ve filmin devamında arka fonda bazen duyduğumuz o müzik gerçekten de insanın derinine dokunan bir melodi.

ayrıca, ispanya iç savaşının ülke ve genel için ne anlama geldiğinden ziyade, köşede kenarda yaşayan halk için ne anlama geldiğini de insana gösteren, bilgi dağarcığımıza görmediğimiz bir köşeyi daha katan bir konusu var filmin.

sinema endüstrisindeki amerikan hegemonyasından kurtulmuş ve başarıya ulaşmış avrupa yapımı güzel filmlerden bir tanesi. en çok da filmin başındaki "hadi kalk çıkalım oğlum bu ne" düşüncesinin filmin sonunda "bu nasıl güzel bir filmdir ya" düşüncesine dönebilmesi beni heyecanlandırmış ve mest etmiştir.