karatay diyeti

entry38 galeri
    7.
  1. bir ayda dört kilo verdiğim yaşam tarzı. diyet değil bu kesinlikle. uzun uzun mu yazayım yoksa kısaca özet mi geçeyim bilemiyorum. işe kendi kilolarımla başlayayım. çocukluk, ergenlik ve üniversite hayatım zayıf bir çocuk/genç olarak geçti. çocukken yediğim kan iğnelerinin, içtiğim hulkların hattı-hesabı yoktu. hiç bir zaman en zayıf olmadım ama beni tarif ederlerken zayıf çocuk denirdi. lisede gene durum bu, üniversitede ise evden uzak kaldığım ve yemek kültürümün aileden aldığım kültür haricinde şekillendiği yerdi. iştahsız birisi olduğumu düşünürdüm ama üniversitede gördüm ki damak tadıma oldukça düşkün, seçici birisiyim. öncelikle tam bir et canavarıyım. et benim için su gibi bir şey. üniversitede bile harçlıklarımı biriktirir en iyi dönerci, kebapçılara giderdim. kız arkadaşlarımla giderdik ve ben kız arkadaşlara verdiğim sinema, şu bu gibi paralara bazen acısam da hiçbir zaman onlarla beraber yediğim yemeklere acımazdım. bolu'ya et yemeye giderdik, hiç üşenmeden. allah için burslarla felan harçlığımda çok iyiydi ve yiyip, içiyorduk.
    sonra balığı çok sevdiğimi gördüm ki evde sevmezdim ama işte kızarmasını sevmiyormuşum, bizde de hep kızartması olurdu. ama o kadar yemeğe rağmen kilo almıyordum ve bu bende acayip kompleks yapıyordu. şimdi düşününce dünyanın en mutlu insanı olmam gerekiyormuş aslında ama olmuyor işte, insan kendinde olmayanı istiyor hep. bir de benim yüzümün yapısı itibari ile ideal kilomda bile olsam zayıf gösteriyordum. neyse üniversite bitti ve ben çalışmaya başladım. işim gereği bir dönem 5 yıldızlı otellerde düşüp kalktım. tam bir cennetti benim gibi bekar birisi için. yediğim önümde...kıyafetlerim yıkanıp, ütüleniyor, her türlü sosyal aktivitem var ve ben yine hayvan gibi yiyorum. muhtemelen bunun neticesinde yıllar sonra zayıf birisi olmaktan çıktım ve ideal kiloma ulaştım. acayip yakışmıştı ve şimdi bile o fotoğraflarıma bakıyorum, özellikle deniz kenarında çekilenlere, baklavaları görüyorum ve iç çekiyorum. sanırım kilo ve gençlik olarak en iyi yıllarımdı. 3-5 yıl sürdü bu dönem ve ben bu şekilde gidecek sandım ama gitmedi maalesef. hafif ayva göbeği, yanlardan simit durumu başladı. ilk başlarda hiç aldırış etmedim, bir kaç kilodan ne olacaktı, ayrıca benim yapıp zayıftı, ne kadar yesem de kilo almıyordum ama işte vücut öyle işlemiyormuş. yaş ilerledikçe normal yurdum göbeği oturdu kaldı ve hayatımda ilk defa garipseyerek diyet yaptım ama hiç bir zaman bu kibrit kutusu diyetlerden hoşlanmadım; hiç bir zaman ilaçla veya saçma sapan yöntemlerle zayıflayacağıma inanmadım. sadece tatlıyı ve ekmeği azalttım hayatımdan. istediğim kiloya da hemencecik düştüm, hatta panik bile oldum, yine zayıf olacağım diye. ben panik oldukça yedim, yedikçe kilo aldım, sonra yemedim verdim, panik oldum, yedim aldım, sonra yemedim verdim, panik oldum, yemedim...
    bu döngüde yıllarca gitti ve yaş da ilerledikçe ilerledi, 30ları geçti. artık kilolar kalıcı olmuştu ve artık ben kilo sorunum olduğunu kabul etmeye başladım. çünkü son 3 yıldır alt* değerlerim de yüksek çıkıyordu. fakat lezzet işinden ve kendi çapımda gurmelikten asla vazgeçmedim. bu konuda da oldukça iddialıyım, küçük bir vedat milör'üm. etrafımdakiler bir yere gidecekleri zaman bana sorarlar nereye gidelim, ne yiyelim diye. özellikle anadolu yakası için gayet iddialıyım. benim bu durumum çok yemek yemek değil ama iyi ve kaliteli yemek. işte burası çok önemli. ben hiçbir zaman eti marketten almam, özel kasabım vardır, 10 km'de ötededir ve üşenmeden gider, gelirim. hatta alternatif kasaplarım vardır. sütü marketten almam, kendi inekleri olan, temiz güvenilir ablalardan alırım. yumurta, peynir, tereyağı...çayı özel alırım, çayın tadını bozduğu için şeker kullanmam. fakat en kötü alışkanlığım tatlı. baklava, yaş pasta...bunların iyisine dayanmak çok zor fakat glikoz şurubu kullanan hiç bir tatlıcıya uğramam.
    neyse uzatmayayım ben bu göbekle ne yapacağım derken canan karatay ile tanışmam kollestrol tartışması ile oldu ve benim hissiyatım ile vakıf olduğum bir çok şeyi bilimsel olarak savunuyordu canan hanım. ona göre suni yem yememiş, gezen hayvanların etleri gayet sağlıklı idi, yağlı tarafı bile yenebilirdi, köy tavukları, köy tereyağı gayet sağlıklı idi ve en önemlisi kolesterol vücut için faydalı idi. bunlar benim yıllarca savunduğum şeyler.
    karatay'a göre zararlı olan trans yağı idi ve ne yazık ki fabrikasyon, işlenmiş her gıda da trans yağı vardı. yani marketlerde ki hemen her gıdada. karatay'ı anlayabilmek için bence taş devri diyetini okumak gerekiyor öncelikle. ben özetle şunu söyleyeyim ki insan vücudu sonradan icat edilen, üretilen ve doğal olmayan gıdaları tüketmek üzere programlanmamıştır. insan vücudu doğal besinler için programlıdır. bu yüzden bu çağın en büyük hastalığı olan obeziteden kaçınmanın tek yolu taş devri yani bizim için köy gıdalarına dönüştür. ama işte köyde ne kadar doğal gıda kaldı. mesela satılmak için üretimi yapılan tüm elmalar ilaçlı ve suni gübreli. eğer doğal elma yemek istiyorsanız kendi haline ki ağaçlarda, kendi imkanları ile yetişen yamuk yumuk elmaları yemelisiniz. doğal un yok gibi bir şey çünkü hemen tüm unlar modern fabrikalarda işleniyor, eski usul değirmen yok. marketlerde ki gıdaların %99'u katkı maddeli, uzun süre dayansın diye. margarini bir ay dışarıya koyun, bozulmaz, öyle bir yağ işte.
    tüm bu işlenmiş gıda cenderesi ile çevrili metropol insanı bu diyeti, daha doğrusu bu yaşam biçimini nasıl kazanacak? işte çok zor bir konu. bu iş biraz merak ama daha çok da bilinçlenme ile alakalı bir durum. dinsel bir bilinç gibi belli bir seviyeye gelmeden karatay diyetini yapabilmeniz mümkün değil. onun dışında karbonhidrat ve şekeri kesinlikle bırakmalısınız. özellikle şeker tatlı zehir gerçektende.
    ben başlayalı bir ay oldu ve çok kolay bir ay geçirdim. öncelikle zaten biliçli idim, kitabı okuyunca iyice bilgilerim pekişti. sonrasında örnek günlük yemek menülerimi hazırladım ve buzdolabına astım. ilk gün pirzola ile başladım, yani diyet yapacaksın ama bunları yiyeceksin dedim nefsime, işe yaradı. bir hafta sonu pastırma aldım (ama sonra pişman oldum, kuşgönü en kaliteli pastırmayı alsam da kokuyosun maalesef). sabahları iki doğal köy yumurtamı yedim, doğal köy peynirimi, cevizimi, bademimi, üzüm kurumu yedim.
    mesela gün kurusunu bilmeyenler, gidipte sarı işlenmiş kayısı kurusunu alanlar bu diyeti yapamaz. yeşil mandalinaya garip garip bakanlar, halen margarin kullananlar bu diyeti yapamaz.
    en çok ise tatlı da zorlandım ve burada iki-üç kurtarıcım oldu. birincisi balıktan sonra yenen helva. ben köyden getirtiyorum ama koska'nın sade helvaları da çok taze. ikincisi gün kurusu ve son olarak üzüm kurusu. tatlı isteğini bastırıyor gerçektende.
    daha birinci ayımdayım ama gayet mutlu ve mesut bir şekilde, acıkmadan, aç kalmadan, et yiyerek kilo veriyorum. bu ne kadar devam eder bilemiyorum. özellikle dışarıda doğal ve istediğiniz şeyleri, menüye uygun şeyleri yemek cidden sıkıntı.
    ayrıca yürüyüşte yapamıyorum pek. kilo vermem durabilirde bu yüzden. yine de ben dayanabildiğim kadar gideceğim. bilgi isteyenlere özelden yazarım. ben herkese bu yaşam tarızını tavsiye ediyorum ama dediğim gibi öncelikle bilinçlenmek şart.
    7 ...