bugün

milan kundera

1931 prag doğumludur.1968 rus istilası sonrası ,eserlerinin yasaklanarak zor günler gecirmeye başlamıştır.aragon'un daveti üzerine 1975 te parise yerleşmiştir.
nerede bir kundera yazısına denk gelsem,etrafımdaki tüm meşguliyetimi dağıtarak dakikalarca tekrar,tekrar okurum.çünkü kundera'nın sözcükleri asla varolanı çağrıştırmaz.duyarlılık,yoğunluk ve derinlik içeren yazılardır kunderanın eserleri.ınsanın her dönemine hitap edebilecek kadar yetkin yazı ustası gözümde.ılk gencliğimde okuduğum çoğu eseri, bugun bile okundukca yeni yorumlarla karşılar beni.bu da ondan bir paragraf olsun;

allende'nin öldürülmesi, bohemya'nın ruslarca işgalinin anısını çabucak sildi, bangladeş'teki kanlı toplu kırım, allende'yi unutturdu, sina göllerindeki gürültülü savaş, bangladeş'in sızlanmalarını bastırdı, kamboçya'daki toplu kırım, sina'yı unutturdu ve böylece ve böylece her şeyin herkes tarafından tümüyle unutulmasına kadar olaylar sürüp gitti.tarihin henüz ağır ağır yol aldığı çağlarda, az.
sayıdaki olaylar belleklerde rahatça yer ediyor ve önünde özel yaşamın çekici serüvenlerinin izlendiği bir arka fon perdesi oluşturuyordu. günümüzde zaman büyük adımlarla ilerliyor. tarihi olaylar bir gecede unutuluveriyor, hemen ertesi sabah, bir yenisinin çiğ damlacıkları panldamaya başlıyor ve artık öykücünün anlattıklarına bir fon perdesi oluşturmaktan çıkıp, özel yaşamın o tekdüze bayağılıklarının arka planda yeraldığı bir perdede oynanan çok şaşırtıcı bir serüvene dönüşüyor.tek bir tarihi olay yoktur ki herkes tarafından bilindiği ileri sürülebilsin. benim, bundan birkaç yıl önce geçmiş olaylardan, sanki aradan bir yıl geçmiş gibi sözetmem gerekiyor. 1939'da alman ordusu bohemya'ya girdi ve çek devleti bir varlık olmaktan çıktı. 1945'te rus ordusu bohemya'ya girdi ve ülke yeniden bağımsız cumhuriyet diye adlandırılmaya başladı. ınsanlar almanları kovan ruslara karşı hayranlık
duymaktaydılar ve çek komünist partisi'ni onların sağ kolu sayacaklarından, sevgilerini parti'nin üstünde topladılar. öyle, ki, 1948'de komünistler, kan dökerek ya da zor kullanarak değil, ulusun hemen hemen yarısının sevinçli alkışlan arasında iktidarı ele
geçirdiler. üstelik, dikkat buyurulsun, bu sevinç çığlıkları atan yan, ulus'un en canlı, en zeki ve en iyilerinden oluşuyordu. evet, kim ne söylerse söylesin, en zeki olanlar, komünistlerdi. gözkamaştırıcı bir planları vardı, tümüyle yepyeni bir dünyanın planıydı bu ve orada herkese yer vardı. onlara karşı olanların ise, sadece yerleşik düzenin delik deşik olmuş bir külotu andıran yapısını yamamak için kullanmak istedikleri, eskimiş, yıpranmış, sıkıcı birkaç ahlã¢k kuralından başka vadedecekleri büyük bir düşleri yoktu. bu bakımdan, coşkuluların, bu gözkamaştıncı plandan yana olanların, ılımlılar ve ihtiyatlılar üzerinde kesin bir başarı kazanmaları şaşırtıcı değildi ve düşlerini, herkes için adalet ülkülerini gerçekleştirmek için kollan sıvadılar.yeniden altını çiziyorum: ülkü ve herkes için, çünkü insanoğlu, yaratılışından beri bu ülküye, bu içinde bülbüllerin şakıdığı bahçeye, bu içinde dünyanın insanlara ve insanların öteki insanlara karşı bir yabancı olarak karşı çıkmadığı, tersine, dünyanın ve bütün insanlann tek ve aynı maddeden yoğrulduğu bir uyum ülküsüne yürekten bağlıdırlar. orada herkes, bach'ın güzelim füg'lerinden birinin bir notası gibidir ve kim ki öyle olmak istemez, işe yaramaz anlamsız bir kara nokta olarak kalmaya ve ensesinden yakalanıp bir bit gibi iki tırnak arasında ezilmeye hükümlüdür.kimileri, ülkü için gerekli yaratılışta olmadıklarını hemen anladılar ve yurt dışına gitmek istediler.ancak, ülkü, yapısı gereği, herkes için ortak bir dünya olduğundan, gitmek isteyenler ülküye karşı çakışcılardan olduklarını kanıtlamış sayılarak, yurt dışı yerine parmaklıkların arkasına gönderildiler. ötekiler, binlerce ve on binlercesi aynı yolu tutmakta gecikmediler.bunların arasında, kürk şapkasını gottwald'a sunmuş olan dışişleri bakanı clementis gibi komünistler de bulunuyordu. sinema perdelerinde utangaç aşıklar elele verirlerken, zina, basit yurttaşlardan kurulu onur mahkemeleri tarafından şiddetle cezalandirılıyor, bülbüller ötüşlerini sürdürüyor, clementis'in gövdesi, insanlığın bu yeni sabahını muştulayan çanlar gibi iki yanına sallanıp duruyordu boşlukta.ve işte o zaman, bu genç, zeka dolu ve ödünsüz kişiler, birdenbire, o geniş eylem dünyasında terkedilmişler gibi garip bir duyguya kapıldılar ve devrim, kendine özgü yaşamını yaşamaya, kendisi için. kabul edilmiş bulunan düşüncelere benzemekten uzaklaşmaya ve kendisini dünyaya getirmiş olanlarla ilgilenmeye başladı. ve bu genç ve zeki kişiler devrimin arkasından koşmaya, bağırıp çağırmaya, kınamaya başladılar. eğer bu yetenekli ve ödünsüz insanlar kuşağı üzerine bir roman yazsaydım, başlığını yitirilen eylemin arkasından koşanlar koyardım.