bugün

my name is khan

--spoiler--
filmi açar açmaz ilk dikkatinizi çeken unsur dil oluyor. çünkü film bir hint filmi ve konuşmaların ekseriyeti hintçe diğer yandan filmin geçtiği yer genelde amerika olarak göze çarpıyor. filmi ben kendimce üç safhaya ayırdım. 11 eylül öncesi, 11 eylül sonrası güney sahillerini vuran molly kasırgasına kadarki kısım ve molly kasırgası sonrası. 11 eylül öncesi asperger sendromlu rizvan khan’ı film küçüklüğünden itibaren ele alıyor. nasıl yetiştirildi, kaç kardeşi var, nerede, hangi şartlarda eğitim gördü, büyüdüğünde nereye gitti ve kime âşık olup evlendi gibi sorulara cevap bulabiliyorsunuz. bu bölümde benim dikkatimi çeken iki kısım oldu. birincisi rizvan’ın aşkı mandira için neler yaptığı, ikincisi rizvan’ın annesinin oğluna verdiği hayat dersi. ders şöyle. hindularla, müslümanlar arasında çıkan çatışmalardan sonra rizvan sokakta duyduğu ve bütün hinduların öldürülmesi gerektiği cümlesini evde söyleyince annesi onu kolundan tutar ve bir deftere çöp adamlar çizerek farkını sorar. rizvan ise pek bir fark olmadığını söylediğinde annesi woody allen vari şu cümleleri söyler: “bir şeyi unutma. dünya’da sadece iki tür insan vardır. i̇yi şeyler yapan iyi insanlar ve kötülük yapan kötü insanlar. i̇nsanlar arasındaki tek fark budur. başka da bir fark yoktur.” bu cümlelerden sonra artık rizvan için din ayrımı ortadan kalkmıştır. kim hangi dine inanırsa inansın onu sadece o olduğu için değerlendirir ve öyle davranır. yani günümüzde çoğu kişinin yapmadığını bir asperger sendromlu yapar.



ikinci bölümde ise 9/11 olayları gerçekleşmiştir ve artık amerikan halkı, müslümanları potansiyel terörist olarak görmektedir. khan ailesi bu durumdan oldukça etkilenecektir ve en sonunda büyük felaket başlarına gelecek, mandira’nın rizvan’dan önceki oğlu ve rizvan’ın en iyi dostu olan sameer bir grup tarafından dövülerek öldürülecektir. bu saatten sonra artık mandira aynı mandira değildir tıpkı rizvan gibi. bütün olanları rizvan’a yükler ve bulunamayan katillerin de etkisiyle onu evden kovar. rizvan ne zaman geri döneceğini sorduğunda ise ona amerika başkanına gidip “my name is khan and i am not a terrorist. (benim adım khan ve ben terörist değilim.)” cümlesini söylemeden ve terörist olmadığını ispatlamadan gelme der. bütün bu yaşananların müslümanlık ile ilgisi olmadığını söylese de rizvan, hindu olan mandira onu dinlemez. rizvan’ın adını temizleme görevi işte bu dakikadan sonra başlar ve başkanın rotasını da takip ederek onunla görüşmeye çalışır. bu sırada bir grup terörist ile karşılaşır, hapse girer ve yargılanır. bu bölümde en çok dikkatimi çeken yer ise i̇slam’ın kan akıtma dini olduğunu söyleyen doktora rizvan’ın verdiği cevaptır. rizvan bu cevapta doktora maide suresinin, 32. ayeti ile karşılık verir ve “kim, bir cana karşılık veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere) bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. her kim de bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur.” der. burada i̇slam dininin merhamet dini olduğunu onlara anlatır ve bunu söyleyen adamı şeytan olarak nitelendirir.



üçüncü ve son bölümde ise rizvan fırtınanın vurduğu yerlerin içinde daha önceden onu misafir eden ve fakir insanların olduğu georgia, wilhemina bölgesinin de olduğunu öğrenince hiç tereddüt etmeden o bölgeye ulaşır. o insanların dertlerine derman olmak ve onlara elinden gelen her türlü yardımı yapmak için çaba gösterir. kendi dindaşları için bir müslüman’ın verdiği bu çaba bütün amerika’da yankı bulur ve sonunda rizvan başkan ile görüşme fırsatı bulacaktır.



bu son bölümde ise beni en çok etkileyen yer başkanın rizvan hakkında söyledikleriydi. ben de zaten yazımı onun cümleleriyle kapatacağım. “şu an hepimiz bu dünyayı kısa bir an için de olsa paylaşıyoruz ve ben zamanımı rizvan khan ile paylaştığım için onur duyuyorum.” aynı şekilde ben de bu filme vakit ayırarak rizvan khan ile zamanı paylaştığım için onur duydum. şunu da anladım ki inanmış tek adam inanmamış yığınlardan çok daha değerli ve dünyayı gerçekten dize getirebiliyor.

--spoiler--