vivre sa vie

entry22 galeri
    8.
  1. "Insan ancak bir sure yasamdan feragat ettigi zaman konusmayi ogrenir."

    Jean Luc Godard, izledigim her filmi ile uslubuna ve teknigine beni biraz daha hayran birakiyor. Vivre Sa Vie ile bir hayat kadini uzerinden istenc kavramini irdeleten Godard, bununla da yetinmeyip dusunceyi ifade etme uzerine de filmin son yirmi dakikasiyla adeta mest ediyor. Yonetmen, minimal aydinlatma ve close up - shot cekim teknigi ile Nana profilinden tablo gibi sahneler sunmaktadir, Nana'nin sevimli yuzu duyguyu yansitmadaki becerisi, dramatik durusu oyle saniyorum ki bende uzun sure etkisini surdurecektir. Godard, Paris sokaklarinin kasvetli goruntuleriyle ve kurguda yerlesmis ahlak kurallarina karsi durusun hikayesini de harmanlanlayinca etkisini uzun sure tasiyacagimiz bir eserle basbasa birakiyor. On iki bolumden olusan hikayenin birinci bolumun ilk sahnesinde, arka profilden Nana ve Paul'un goruntuleriyle filme dahil oluyoruz. Genc ciftin yuzlerini gormeden aralarinda gecen diyalogtan evliliklerini sonlandirdiklarini goruyoruz.
    Ozgur olma istegi ve ayni zamanda parasal nedenlerin de bu evliligin bitmesinde onemli rol aldigini konusmalarindan anliyoruz. Nana ozgur iradesini kullanmakta, bilincli bir sekilde hayatina yon vermektedir. Kadinin amaci oyuncu olmaktir ama ne var ki bunun yerine kendini sokaklarda bulur. Ozgur istenc kavramini ahlak acisindan ele alan yonetmen Nana'nin iki karsit secimin esit oldugu bir konumdayken, secimini hayat kadini olma yonunde kullanan bilincini ve ikilemini felsefi diyaloglarla izleyiciye yansitiyor. Ilerleyen bolumlerde Nana'nin arkadasi ile yaptigi diyaloglardan anliyoruz ki; kisi hatali da olsa , aldigi kararlardan ancak kendi mesuldur ama bu istenc, dis dunyayi da etkilemektedir. Ancak yine insanin dogruya ulasabilmesinin tek yolunun da hatalardan gectigini goruyoruz.
    Basit bir hikaye irade, kader olgulari arasinda islenen kurgunun bir hayat kadinini anlatisindaki edebi dile, usluba, estetige, felsefesine hayran olmamak imkansiz. Bu filmin muziklerine deginmeden gecmek ise filme buyuk saygisizlik olur. Filmin dramatik yapisini daha da belirgin hale getiren, insani huzne bogan muthis bir muzige sahip. Film sinamaseverlerin gonlunde eminim ozel bir yere sahip olacaktir.

    "Konusmak neredeyse bir yeniden dogus demektir." Filmin 11. bolumu "Kasitsiz Filozof Nana" diye adlandirilmis. Agirlikta dusuncenin sozcuklere sirayetinin islendigi bu bolum beni fevkalade etkileyen bolumlerden oldu. Oyle ki; son yirmi dakikasinda insana kendini unutturabilen diyaloglarin ve aforizmalarin oldugu bu bolum icin bile film kacirilmamali diye dusunuyorum. - Dengeyi kendimiz kurariz. Sessizlikten, sozcuklere gecisimizin sebebi de budur. - Bu ikilemin arasinda gider geliriz cunku hayatin devinimi bunu gerektirir. - Insan bu sekilde, gunluk yasamdan daha ustun bir yasama yukselir. Dusunce yasamina! Ama iste bu yasam da insana, gunluk yasamindan tamamiyle siyrilmasini sart kosar. - O halde dusunmek ve konusmak ayni sey midir? - Oyle, oyle. bu konuda Platon'un soyle bir sozu vardir: "Hic kimse dusunceyi, onu ifade eden sozcuklerden ayiramaz." Dusuncenin zorlayici sarti, onun ancak sozcukler vasitasiyla kavranmasidir. 6o'li yillarin Champ Elysees'sinden yine nefes kesen goruntulerin oldugu filmde Godard, Nouvelle Vague'in diger onculerinden olan Francois Truffaut'ya bir sinema afisi ile selam gonderirken, Edgar Alan Poe'nun Oval Portre oykusuyle filmin son bolumunu de iliskilendiriyor. Filmin ardindan Anna Karin hakkinda bilgi ararken Jean Luc Godard ile yasadiklari duygusal birlikteligi okumak hislenmeme neden oldu.
    0 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük