bugün

jean baudrillard

ölmüş,

yeni öğrendim ve çok üzgünüm,

ölüm yine koca fırçasını daldırıp kapkaranın içine,
tanrıya yakın olmanın,
o nu anlamaya çalışmanın enstrumanını,
sözü, dili, manayı en çok ve en güzel sunanlardan
birini daha, kendi türüne,

boyamış.

kara, kapkara, hiçce...

birde bay bilge gittiğinde olmuştum böyle,

2005 nisanında bilgi de olacağını öğrendiğimde deliler gibi sevinmiştim. bırakıp işi gücü koşmuştum o gün. önce 5 bira parlatıp istiklal de, eskiden ot aldığım tekinsiz sokaklardan geçip varmıştım dolapdereye.

heryer ışıldıyordu işte.. sonra girip içeri, salona ilerlerken. sevdiğim bir kadını görmüştüm
ne güzel demiştim, seninde burada olman..

çok kalabalık olması ve çeviri için yeterli kulaklık olmamasından, sahip olanlarında bir arızadan dolayı bir şey duyamamasından yaşanan kargaşanın bir kenarında durup, biraz duyup kendi sesini, birazda izledikten sonra orada öylece varlığını, minnet ile çekip gitmiştim daha da parlamaya,

bakımlı kadınların eve dönünce çıkardıkları yüksek topuklu ayakkabılarının, onlarda nasıl bir eksilme ve bozulma yarattığını hep sezerdim ben, fakat bu adamdan öğrendim ne olduğunu ve hepsinin bundan ibaret olmadığını...

baştançıkarmanın yalan dolanının...