tasavvuf

entry300 galeri video4 ses1
    75.
  1. Tasavvuf, üzerinde çok yazılıp çok konuşulan ama manasına çok da nüfuz edilemeyen kavramların nerdeyse başında geliyor. Allah’ın rızasına ulaşmak için gösterilen her türlü çabayı bu kavramın içerisine sokabiliriz. Herkes farklı imtihanlardan geçtiği için rıza-i ilahiyi elde etme amacıyla takip elden yollar da buna bağlı olarak farklılıklar arz etmekte. Bu yüzden tasavvuf öncelikle yaşamı ilgilendirmektedir. Ancak temel meselesi hayatı düzene sokmak olan bu kavram üzerine zamanımızda çok konuşulması bunun aynı derecede hayatlara nüfuz ettiği anlamına gelmiyor maalesef. Amiyane tabirle ağzı olan herkes bu kavram hakkında konuşuyor ama bunu yaşam pratiğine dönüştürmede çok da fazla bir etki alanı oluşturulamıyor.

    Peygamberimiz zamanında yaşayan bahtiyar insanlar, kaynağın yanı başında duruyor ve hayatlarının her anını bu kaynağa arz ederek yönlendirebiliyorlardı. Vahyi hayatlarına tatbik etmede herhangi bir sorunla karşılaşma durumu söz konusu değildi. Her şeylerini Yüce Elçiye danışıp onun yol göstericiliği ile menzillere ulaşabiliyorlardı. Hasılı rızaya ulaşmak konusunda çok şanslı insanlardı. Peygamberin vefat edip vahyin kesilmesi ile birlikte insanlar endişeye kapıldılar. Ancak Kur’an ve Pak Resulün hayatı bütün insanlığa yetecek kaynaklar olduğu için, her türlü durumda bunlara başvurmanın çözüme götürdüğünü de çok iyi biliyorlardı. Bu yüzden bu iki kaynak üzerine müminler daha titizlikle ve yoğun bir şekilde durmaya başladılar. Eskiden her türlü hallerini kolayca arz ettikleri bir Elçi varken şimdi onun yerine bakılması gereken eserler vardı ve bu daha fazla çabayı gerektiriyordu. Vahyin indiği zamanlardan uzaklaşıldıkça, rıza-i ilahiye kavuşmayı kendilerine en büyük dert etmiş mübarek insanlar Kur’an ve Sünnete başvurdukça bunların sonu olmayan engin deryalar olduğunun bilincine vardılar ve her seferinde hayatlarını istikamet üzerine tutmanın yeni yeni yollarını aradılar. işte tasavvuf kavramı kulluk yolunda titizlik gösteren insanların bu çabalarına verilen genel bir isim olarak kabul edildi.

    Tasavvuf alanında ölmez, abidevi eserler veren büyük şahsiyetlerin en önemli ortak özelliklerinin başında büyük alimler olmaları gelmektedir. Kur’an kaynaklı islami ilimlerde büyük derinlik kazanmış bu yüce insanlar bu ilimler ile iktifa etmemiş, zamanımıza kadar gelmiş yaşam öykülerinden okuduğumuz kadarı ile aynı zamanda Kur’an ve Peygamberin va’z ettiği prensipleri en dikkatli bir şekilde hayatlarına da uygulamışlardır. Bir Haris el-Muhasibi, bir imam-ı Gazali, bir imam-ı Rabbani, bir Süfyan-ı Sevri sadece eserler vererek veya insan yetiştirerek kendilerinden sonra gelenleri etkilememiş aynı zamanda Peygamberane hayatlar yaşayarak da bizlere muazzam dersler vermişlerdir.

    ister ihya’ya bakın ister Mektubat’a isterse er-Riaye’ye, evvela göreceğiniz şey, Allah’ın rızasına ulaşmada ilk ve en önemli menzilin zahiri hükümlere en ince noktasına kadar uymak gerektiği olacaktır. Tasavvufta ulaşılan büyük makam ve mertebeler için mutlaka ama mutlaka şeriat denilen zahiri hükümlere eksiksiz bir şekilde uymak gerekir. Büyük evliyalar Peygamber’in her hareketine de kesin bir emir gözüyle bakar ve bir sünneti uygulamadıkları veya buna muhalif bir harekette bulundukları zaman günah işlemişçesine yana yakıla gözyaşı döküp tevbe istiğfar dilerlerdi. Tasavvuf erbabı arasında mesel olmuş bir söz vardır. Denmiştir ki, bir insanın uçtuğunu görseniz, yani uçacak derecede bu konuda derinlere nüfuz etmiş biriyle karşılaşsanız ama bu kişinin küçük bir sünnete ters bir hareketini görseniz, onu uçarken vurun, düşürün ve bilin ki onu uçuran güç meleki değil şeytanidir.

    Ancak tasavvuf maalesef zamanımızda farklı bir boyut almaya başladı ve zahiri yönü tamamen koparılıp sadece batıni alana hapsedildi. Kitap okuyan, biraz araştırma yapan birçok kişi tasavvuf erbabıymışçasına hüküm kesmeye başladı. Böyle kişilerin tek bildiği kelime ise maalesef “aşk”. Bu yazar çizer kısmının eline soyut bir kavram geçmeye görsün suyunu çıkarana kadar o kavramı kullanmaktan çekinmez. Sanki büyük evliyalar hayatları boyunca sekr halinde yaşamış ve aşk denen o garip kavramı hayatlarının merkezine koymuşlar. Sekr ve cezbe halinin çok geçici ve istisnai bir durum olduğunu aslolanın sehv yani uyanıklık olduğunu görmek istemez bu yeniyetme tasavvuf yazarları. Büyük bir tasavvuf literatürü içerisinde bütün fikirlerini birkaç hikaye, menkıbe üzerine kuran bu insanların kaçının ihya’yı veya er-Riaye’yi okuduğunu gerçekten çok merak ediyorum.

    yazının devamı için:

    (http://www.genchacilar.or...ageID=KoseDetay&id=22 )
    0 ...