edip cansever

"ben simdi ne yapsam,ben simdi ne yapsam kac kere yalnız
hem bunu kac kere söylemek,ne türlü söylemek adına
eskimis fırcalarda,kırılmıs siselerde,tozlanmıs ilac kutularında
okunmaz kitaplarda,uzaksı giysilerde,cocuksuz avlularda
anlamsız kahvelerde,bir yolun cok ucunda,asılmıs koyun butlarında
ben simdi ne yapsam,ben işte ne yapsam kac kere yalnız
kac kere yalnız,ama kac kere yalnız,gene kac kere insan olmalarımla."

hani böyle bir kertede karşınıza çıkıverir de böyle bir ses, içinize içinizden doğru yankılanırsa bi' taşın suya atıldığı anki halkalar misali, hani yapacak hiçbirşey kalmayıncaya değin, hani şarkılar soluksuzlanıncaya...
ya da hayat denen zembereğin (-ki zehrine döner yelkovanlar) akordu bozuluncaya, (zaten eprimiş ya tüm sentetik umut zerreleri, güve'n yeniği hepsi..) beklemenin bile vakit kaybına eşdeğer sayılmadığı artık hani, zaten vakit kaybı gibi yaşadığın ömrüne anlam aramaktan vazgeçinceye...

yok yok..çare değil,
ilaç hiç değil..
olsa olsa bir ne? hali en fazla.. kendinden geriye... sayıklamalarının başkentidir üstad; kabirlerine konan kuşlara verecek bir tas suyu olana adaktır...