bugün

eyes wide shut

99 yapımı, kubrick' in ölmeden yaptığı son film. kubrick filmografisinin tamamını izlemiş biri olarak en iyi filmi diyebilirim.(2001 : a space odyssey' i tenzih ederim) ki rivayete göre usta kendi de böyle söylemiş. bu filmi yapım şirketi warner bros' a teslim ettikten 4 gün sonra ölen kubrick malesef director's cut yapmaya fırsat bulamamış bize bu üzerinde çok oynayamadığı fakat harika olan filmi bırakmıştır. neyse gelelim esas olaya...

---olası spoiler şeysi---

herşeyden önce stanley kubrick bu filmde ilk defa bir şeyleri tam anlamıyla soruşturuyor. bir yerlere çomak sokup bakmaması gereken yerlere dalıyor. bunu kariyerinin sonunda da olsa başarıyor ve diğer tüm filmlerinden farklı bir yere oturtuyor eyes wide shut' ı. keşke bu açılım daha önce gelseydi...

arthur schnitzler' in traumnovelle (rüya roman) adlı eserinden uyarlanan film tamamen rüya ile gerçeği birbirine karıştırarak ilerliyor. bu alice' in rüyası ve bill'in kabusu olarak verilirken düş ve gerçek ayrımını giderek muğlak bir görünüme sokuyor.

toplum normlarına uygun ve statü sahibi burjuva bill karakteri adı gibi olaylara düz bakan ve aslında gerçeği göremediğini farkedemeyen bir karakter. 9 yıllık evliliği ve çocuğundan gurur duyan ve şüpheyi aklına getirmeyen bill' in yolculuğu giderek onun içindeki kötü yanı, dolayısıyla aslında toplumda var olan kötülüğünde gerçek olduğu fikrini kabullenmesine yol açıyor. burada alice isminin tınısına dikkat etmek gerekiyor. (bkz: alice in wonderland)

bill' in farkına varamadığı gerçekler alice' in rüyası ile açığa çıkıyor ve biz aslında küçük bir itirafla gelen fakat bill' in içinden atamadığı saplantılı kıskançlığını alice' in rüyasında izliyoruz. bu anlamda ilk görsel kod bill' in ziegler' in evindeki partide uyuşturucudan bayılan kızın olduğu çekimde veriliyor. burada ziegler' in başının arkadaki resimde denk geldiği yer bize entelektüel ya da lümpen olsun erkek fikrinin esas düşünce alanının neresi olduğunu gösteriyor.

filmde kullanılan hakim renkler mavi ve kırmızı. bill' in sahneleri mavi tonlarda iken alice' in olduğu bölümler genellikle kırmızı tonlarda çizilmiş. burada mavi gerçekliği ayırtlarken kırmızı ise düş eksenini temsil ediyor ve bu iki renk fimin sonunda karışarak turuncuda karar kılıyor. bunun neticesinde gerçek ya da düş olmasının sorunun kökeniyle ilintisi olmadığını anlıyoruz. önemli olan düşünceler ve duygular...

filmde kubrick bir çiftin evlilikleriyle birlikte kendilerini ve sadakatlerini sorgulamalarının yanında birkaç politik kod da veriyor. baştaki parti sekansında alice' i ayartmaya çalışan macar beyefendi bunlardan biri. yani yaşlı, bilgili avrupa genç amerikayı ayartmaya çalışırken (burada bir de lolita' yı hatırlayalım); deneyimsiz, genç ve bilgisiz amerika kompleksli bir görünüm veriyor. bunun yanında bill' in fazladan 200 dolar vereceğini söylediğinde gözleri açılan rus aynı zamanda kızını japonlara peşkeş çekiyor. burada kapitalist düzene geçen rusya ve ikinci dünya savaşından yenik çıkan japonyanın birlikteliği ve genç bill' in(yani amerika' nın) tepkisi önemli...

yine filmin başlarındaki alice ve bill' in ayna karşısında sevişmeye başladıkları sahnede gözleri kapalı olan bill ile gözü açık aynaya bakan alice bize gerekli enformasyonu veriyor. filmin büyük çoğunluğunda uyuyan alice ile tüm gece bir şekilde olayları yaşayıp uyanık olan bill ise tam tersi görünüyor. bunu görebilmek bize kalıyor. filmin ismi biraz da seyircinin alabildiğiyle orantılı...

uyuşturucu etkisiyle gelen alice' in itirafı bill' in kafasını karıştırmaya başlıyor. o gece bill' in alice' in rüyasındaki bilmeden yolculuğu başlarken ölen bir hastasının kızı bill' e asılıyor. o ana kadar kadının yüzünden sadece üzüntü okuyabilen bill ise bir kadının şeytani yönleri de olabildiğini görüyor(batı edebiyatındaki klasik aşk ve ölüm teması). burada kubrick' in özellikle nicole kidman' ı andıran bir oyuncu seçmesi de başarılı bir tercih...

daha sonra şehrin ghettolarında dolaşmaya başlayan bill kendi kimliğinin burada geçersiz olduğunu farkediyor. yolda ona homoseksüel diyerek aşağılıyorlar. giderek yang' a yaklaşan bill bu esnada yediği omuzla bir arabanın kaportasına yapışıyor. bundan sonra bill' in bindiği tüm taksilerin kaporalarının ezik olduğunu görüyoruz. yani bill aldığı bu ilk yarayı hep yanında taşıyor.

sadece bir rüyadaki kadar saf ve iyi bir fahişeyle(!) birlikte olmaya giden bill bir şekilde kötülükten korunuyor. ama en azından artık onu tanımaya başlıyor...

buradan okuldan arkadaşının çaldığı bara gidiyor bill. onun yaşayamadığı tarafını temsil eden arkadaşı okulu yarıda bırakıp sanatla ilgilenen ve bill' in hor gördüğü, aslında adım atmaya tenezzül etmeyeceği bir mekanda çalıyor.(mekanda jazz çalan beyazlar ile mekanın dışındaki zenci bodyguard karşıtlığı da imalıdır kanımca)

bill bir kıyafet dükkanından (gökkuşağının bittiği yerden!) kostüm alıp ayinin düzenlendiği yere gidiyor. burada bill artık kaderine gitmek durumunda kalıyor ve ne tesadüf ki giriş parolası fidelio yani ''sadakat''...

filmde sürekli şaşıran bill' in ve zaman zaman yapay duran abartılı oyunculukların kasıtlı olarak yapıldığını ve rüya ile gerçeğin birbirine karıştığını ifade ettiğini de belirtelim...

zaman zaman bergmanvari bir görünüm sunan pagan ayini ve sonrasındaki orji sahnesi mükemmel. burada bill' in daha önce kurtardığı kızın onu bilmeden kurtarması yine yin/yang etkisine işaret ediyor. toplumun elit tabakasının dahil olduğu bu sapkın grup tümüyle hedonist bir görünüm sunuyor. daha sonra alice rüyasını anlattığında anlıyoruz ki bill' in yaşadıkları alice' in rüyası ve bill' i kurtarmak için kendini feda eden kadın alice. alice' in rüyasında bill' e kızmasının ve onlarca erkekle sevişmesinin sebebi de bu. daha sonra ölen bu kadında elbette törendeki kadın değil...

hristiyan geleneğinde dönüşüm ve arınmanın sembolü olan noel' de geçen film bill' in dönüşümünü veriyor. bu arada bill' i takip eden adamın olduğu sahne tüyleri diken diken ediyor. bir çoğumuz rüyamızda buna benzer şeyler görmüşüzdür. hiç ses çıkarmadan ve göstere göstere takip eden korkutucu bir tip...

filmin tüm anlattıklarının yanında, ''yaşadığının gerçek olduğunu nasıl bilebilirsin?'' sorusunu ve bireyin içinde filizlenen bir düşüncenin durdurulamayacağı da veriliyor.

filmin finaline doğru eve gelen bill, dışı mavi olan kapıyı kapatıp içeri giriyor ve kırmızı ışıklı noel ağacının ışıklarını söndürüyor. gerçekle rüyayı devre dışı bırakırken masmavi yatak odalarındaki kırmızı yataklarının üzerinde ve alice' in yanında duran maskeyi görüyor. filmin anlatı bakımından zirvesi olan bu sahne renk kodlarıyla birlikte düş-gerçek sınırlarını da çiziyor. maskenin oraya gelişinin hiçbir açıklaması olmamasının ve bill' in olayları anlamaya çalıştıkça iyice batmasının verdiği dehşet etkisiyle herşeyi itiraf ediyor. daha önce alice' in itirafına ihanet gözüyle bakan bill kendi itirafıyla aslında gerçeği aramanın anlamsızlığını farkediyor ve insanların söylediklerinin aslında hiçbir değerinin bulunmadığı belirtiliyor.

sabah alice' in yüzünün turuncu tonu ve ikisininde kırmızı koltuklarda mavi kazaklarla oturması, sonrasında ise bill' in alışveriş merkezinde mavi pantolon-kırmızı kazak ile görünmesi artık rüya ile gerçeğin karara vardığını ve sükunete erdiğini gösteriyor.

filmde tüm bu güzelliklerin yanında bazı kodların çok alenen verilmesi canımı sıkmadı değil. iki kızın gökkuşağının bittiği yere gitme konuşmasından sonra bill' in göstere göstere rainbow isimli dükkana girmesi ve gazetede görülen ''lucky to live'' cümlesinin filmin sonunda alice' in ağzından dökülmesi bunlardan ikisi. bunun yanında filmdeki son cümlenin ''fuck'' olmasına pek karar veremedim. ama çok da iyi durmuyor sanki böyle bir filmin finaline.

görüntü ve sanat yönetimi ile müziklere yine diyecek birşey yok. kubrick' in en usta olduğu alanlar zaten. ama daha önemlisi kubrick bu filmde ilk ve son defa gerçekten bir şeyler anlatabilmiş ve soru sorabilmiş. bunu nispeten paths of glory ve muazzaman 2001: a space odyssey' de yapmıştı. sinematik kodlara, semiyotik anlamlara ve ezoterik kavram ve çözümlemelere yer verdiği bu filmi daha önce yapabilseydi sanırım bendeki yeri apayrı olurdu. zira çok uğraşmama rağmen kubrick' i bir türlü sevememiştim. ta ki bu filme dek...

bunuel görse gurur duyardı...

vesselam...

---olası spoiler şeysi---