--konuyu açandan alıntı--
o yıllarda beynin işlevi bilinmiyordu, her şey kalpte biter zannedilir, beyne önem verilmezdi, düşünceyi beyinle, yani kısacası beynin özelliklerini kalbin yaptığı sanılırdı. 15, 16, 17. yüzyıllarda beynin işlevi öğrenildi. muhammed bunun böyle olmadığını biliyor muydu? kesinlikle hayır... zaten dediğim gibi başkalarının söylediğinden fazlasını bilmiyordu ve kuran'ı o şekilde oluşturdu.
Konu hakkında Mö 460-377 yıllarında yaşayan hipokrat şöyle demiş
--alıntı--
"Şunu biliniz ki keyif, sevinç, kahkaha, neşe ve üzüntü, acı, ümitsizlik ve keder yalnızca beyinden çıkar (kaynaklanır). Özellikle düşünme, anlama, görme ve işitmeyi, neyin doğru neyin yanlış olduğunu, neyin tatlı neyin acı olduğunu öğreniriz... Daha da ileri olarak beyinle kızgınlaşır, saldırgan oluruz, korkar ve endişeleniriz, rüya görürüz, beklenmedik hatalar yaparız, yersiz sıkıntılar yaşarız, hata yaparız, deneyim yaşamak isteriz. Beyin sağlıklı olmadığı zaman; aşırı sıcak, aşırı soğuk, aşırı nem ve aşırı kuruluk gibi şeylerin tümünden etkileniriz"
--alıntı--
konuyu açanın bahsettiği tarihlerden 900 yıl önce ise gazali şöyle demiştir.
--alıntı--
"Beynin ön tarafina yerlestirilen -kuvvei haaliyye-yi haber alici bir ajan olarak kabul etmelidir. Cünkü hissedilen haberler hep orada yerlesir. Beynin arka kisminda bulunan -kuvvei hafiza-yi da hazine vekili gibi kabul etmelidir. cünkü hersey orada saklaniyor." Ihyau ulumiddin cilt3 s.22
--alıntı--
hasbelkader araştırırken gazali'nin aslında tamda bu konuda harika açıklamaları olduğunu gördüm.
öncelikle konuyu açanın kuranda geçen kalpten anladığını gazali şöyle açıklıyor:
--alıntı--
"Birinci söz kalb kelimesidir. Bu söz iki manada kullanilir. Birincisi insanin sol tarafinda sol memenin altina dogru yerlestirilen cam kozalagi seklinde bir et parcasi demektir. Ici siyah kan doludur. Ruhun madeni ve kaynagi orasidir. Cismani olan bu kalb tababeti (tabibleri) alakadar ettigi ve bizim mevzumuzla alakasi olmadigi icin, ondan bahsedecek
degiliz."Ihyau ulumiddin cilt3 s.9
--alıntı--
gazali ünlü eserinde konuyu açanın yanlış anladığı hususa açıklık getirip kuranda geçen "kalp" kelimesinin ne olduğunu açıklıyor.
--alıntı--
"Bilmis olki: ilmin yeri kalbdir.Kalb derken bütün azamizi sevk u idare eden nurani ve manevi benligimizi kasdediyoruz ki, bütün uzuvlarimizin hizmet ve itaat ettikleri bu kalbdir. Yoksa yürek dedigimiz kalbi kasdetmiyoruz. Bizim maksadimiz olan ve bazan gönül dedigimiz bu manevi kalb..." Ihyau ulumiddin cilt3 s.29
--alıntı--
ufak çaplı bir araştırma neticesi benim çıkardığım sonuç şu şekilde.
madem örnek olarak i·sra suresi(36) verilmiş oradan devam edelim "hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur".
gözün görme işlevi, beyin bu işlev içerisinde var mı? hayır.
kulağın duyma işlevi, beyin bu işlev içerisinde var mı? hayır.
kalple akletme işlevi, beyin bu işlev içerisinde var mı? hayır.
peki Bütün bu islerde aslinda beyin hayati bir islev görüyor mu? Evet.
hal böyle iken eğer başlıktaki düz mantığa göre hareket edersek, kuranın göz değil beyin görüyor demesi, kulak değil beyin duyuyor demesi gerekir.
Kuranın beyinle düşünmekten bahsetmiyor(tıpkı gözle görmekte, beynin işlevinden basetmediği gibi), kuran kalple akletmekten bahsediyor. buda bir insanın, beyninin yaşadığı tecrübelerin ve depoladığı bilgilerin kalple (gazali'nin bahsettiği manevi kalp. kan pompalayan yürek değil, örneğin vicdan, örneğin nefis) harmanlanıp doğruyu görmesi demektir.