"bilmek" eylemi sonrasında insan zihninde kalan izlerdir. bilginin mâhiyeti göreceli olup, mutlak doğru bir bilginin olup olmadığı konusu sürekli kaygan bir zeminde ele alınmaktadır. evrende her şeyin her an değiştiği söz konusu olduğundan, bilginin de bu "her şeyin" içine girip girmediğini bilmemiz için sağlıklı bir düşünme sürecinden geçmek gerek.
aydınlanmanın bile çeşitli kollarının olduğu bu dünyada - batı tarzı aydınlanma, doğu tarzı aydınlanma vs. - bilginin kaç kola ayrıldığını anlamak, her hâlükarda zor bir uğraştır. bu uğraşın başarılı bir şekilde sonlanması için de zihnin temiz olması ön koşul olarak karşımıza çıkıyor.
korkuyla, endişeyle kaplanmış zihinlerin bilgi dahil herhangi bir şeyin mâhiyetini kavraması gerçekçi değildir. zihnin boş ve hakikate açık olması elzemdir.
bilginin temelini "insana hürmet" olarak almak mı, "salt birikim" olarak almak mı gerekir? cehalet kavramını da bu ayrımı ortaya koyduktan sonra daha ciddi biçimde tartışabiliriz sanırım. çünkü dünyanın bugün geldiği halden sorumlu olan etik değil, bilimin ta kendisidir. fakat bilim, sonuçta insan yapımı bir ilerleme sürecidir ve temelinde insan vardır. insan, son derece uçuk olabilecek idealleri için, yüksek zekasını kullandığında ortaya çıkacak sonucun ne kadar vahim olabileceği düşünülmelidir.