bugün

çarşı

rıdvan akar'da çarşı için şunları yazmıştır.
" Arafat ölmedi Beşiktaş'ta yaşıyor!

Cihat Aktaş'ın inönü Stadı'nda katledildiği gün Çarşı taraftarı böyle bağırmış.

"Arafat ölmedi, Beşiktaş'ta yaşıyor."

Oysa aynı dakikalarda Cihat Aktaş bir kaç metre ötede ölüyordu.

Ben kalben Çarşı taraftarıyım.

1980'li yılların başında Beşiktaş'ta Şair Veysi Sokak'taki ikinci el elektronik ürünlerin satıldığı dükkanlarda Çarşı Grubu doğdu.

Beşiktaş maçlarında buluşan aynı mahallenin çoçukları, Beşiktaş taraftarında ortak bir kültür ve saygınlık oluşturmayı başardı.

Tribünlerin en ateşli tezahüratlarını onlar yapardı.

En yaratıcı tribün sloganlarını onlar bulurdu.

Takımlarını hiç yalnız birakmazlardı.

Körü körüne Beşiktaş'ı takip etmezlerdi.

ilk defa onlar takıma sırtını dönmüş, ilk defa onlar formasını ıslatmayanlara en anlamlı tepkiyi göstermişlerdi.

Diğer takımların taraftarları Çarşı'nın sloganlarını taklit eder, kahvehanede toplanan Çarşı'nın gençlerini güldürürlerdi.

Hepsi misket oynanılan, çember çevirilen, mahalle maçlarının yapıldığı günlerden beri birbirlerini tanıyorlardı. Aynı dili konuşuyorlardı.

Çarşı'yı farklı kılan lumpen bir futbol kültürünü memleket sorunlarıyla öpüştürmeleriydi.

"Aydınlık için bir dakika karanlık" eylemlerinde sadece Çarşı tribününde çakmaklar yanardı.

"Susma sustukça sıra sana gelecek" diye bağıran onlardı.

Irak'ta savaşa hayır eylemlerine, "Savaşan şahinlere karşı kara kartallar" diye katılmışlardı.

Lazio'nun o bilinen ırkçı söylemine karşı, Çarşı tribününde italyanca faşizmi lanetleyen sloganlar vardı.

Çarşı'yı kuranlar mahallenin delikanlılarıydı.

Tribünde saygınlık kazanmanın raconu vardı. Mertlik, sadakat ve dayanışma olmazsa olmazdı.

"Beraber yürünen ve beraber ıslanılan bu yollarda" geçen 20 yıllık bir tecrübe Çariı'yi sadece Anadolu'da değil, Avrupa'da da bir marka haline getirdi.

Forza Beşiktaş'ın kurucuları yaşlanmış, olgunlaşmış, çoluk çoçuk sahibi olmuş ama Beşiktaş sevgisini hiç yitirmemişlerdi.

Anarşi'nin o isyankar A'si yaşama bakışlarının özetiydi.

Sonraları başka taraftar grupları türedi. Bugünlerde sadece "bir kisim medyada" değil, Birgün'de bile okumuşsunuzdur.

Hapçı, çeteci, zorba, diye tanımlandılar.

Zira Galatasaray'lı atkısı taşıyan kimi saldırganlar, Leeds taraftarlarını bıçaklamamiştı. Fenerbahçe Stadı'nda önceki yıllarda bıçaklanarak öldürülen Beşiktaş taraftarı bıçağın üstüne düşmüş olsa gerekti. Arşivlerden "stadlardaki şiddet" teması doğrultusunda kullanılan, Ali Sami Yen Stadı çevresinde elindeki bıçakla görüntülenen Galatasaray atkılı genç o bıçakla elma soyuyordu. Trabzonlular sahaya koyun otlatmaya, Bursalılar tribünleri yakarken ızgara yapmaya calışıyordu. Göztepe-Karşıyaka maçında da bıçakla bir genç öldürüldü ve bu ölümün üzerinden daha 6 ay bile geçmedi.

inönü'yü "ölüm stadı" diye başlıkla karalayan Sabah Gazetesi'nin Fenerbahçeli fanatikleri güya, onları muhatap almayan Beşiktaşlı futbolculardan rövanşı almanın zevkini tadıyordu.

Oysa aynı yayın grubunun bir parçası olan Yeni Asır gibi bir izmir gazetesi bile bu cinayeti böylesi bir kampanyaya dönüştürmemişti.

izmir'de öldürülen bir gençle, inönü'de öldürülen bir genç arasındaki tek fark bu cinayetin istanbul medyasına olan coğrafi yakınlığı olmasa gerekti.

ikisi de cinayetti.

Tribün terörüydü.

Ama bu defa cinayetin işlendiği yerin yanı başında Çarşı vardı.

Cinayet her yerde cinayettir.

Sevgili Adnan Bostancıoğlu'un o güzel yazısında vurguladığı şeyi Beşiktaş yönetimi hiç mi dikkate almaz?

"Camide cinayet işlense, namazlar cemaatsiz mi kılınacak?"

Çarşı'ya karşı bir linç kültürü geliştirilmeye çalışılıyor.

Diğer takım taraftarları tribünlerde "Sizli-bizli, hanım hanımcık" tezahürat yapıyormuş gibi, Çarşı'nın ne kadar küfürlü bağırdığını yazan aklı evvel Galatasaraylılar cüretkar yazılar yazıyor.

Şimdi Şair Veysi Sokağı'nda 25 yıl oturan bir mahallenin çoçuğu olarak Çarşı'yı ve Beşiktaş'ı savunmak gerekiyor.

Zira sadece Çarşı hayatı savunuyor. "