yakın zamanlara kadar: "boş zamanlarınızı ne ile değerlendirirsiniz? diye sorulur ve mutad olduğu üzere cevap "okuyarak..." diye başlar...hiçbir yere götürmeyen etkinlik anlamına hobby denirdi. burada okumak bir boş zaman meşgalesidir.
fakat bu soru ve onun soruluş tarzı zannedildiği kadar masum değildi: okumak bu topraklarda, biraz da sorulan bu soru sayesinde "bir boş zaman meşgalesi" olarak bellendi. insanlar bu topraklarda boş zamanlarını 'okumak'la dolduruyorlardı, dolu zamanlarında ne yapıyor ve ne yapmaya davet ediliyorlardı. işlerini yaptıklarında zamanlarını dolu geçirmiş oluyor ve boşa geçmiş olup olmadığından kuşkulanmalarına gerek kalmıyordu. peki zamanlarının dolu geçmesini sağlayan işleri kim belirliyordu? bu işler belirlenirken insanların yatkınlıkları, yetenekleri göz önünde bulunduruluyor muydu? eğer göz önünde bulundurulmuyor ve bulundurulmadığı ileri sürülerek ona ayak direniyorsa, zorlayıcı yaptırım olarak bulunan neydi? o bizi nasıl ikaz ediyordu?
şöyle: "sana verilen işi yap, yoksa aç kalırsın!" verilen işi yapmamanın yaptırımı açlıktı, her ne kadar kimin eliyle infaz edileceği açık değilse de. demek ki bizi "açlıkla terbiye ediyor"du bize yapacağımız işi buyuran. eski dünyada köleler de açlıkla terbiye edilirdi. efendisi köleyi aç bırakırdı.