bugün

bitter moon

fazlalıkla sevişgen bir polanski filmi. alsına bakarsanız fazlalıkla felsefi atıflarla dolu, varolunageldiğinden beri belki de bir ilişki, ki eğer derinden derine irdeliyorsanız, ve bunun sınırları hakkında belki de seyredilecek en sağlam filmlerden birisi denebilir.

diğer filmlerine göre(pianist hariç) çok çok başarılı buduğum polanski filmi.

ama biraz veridiği fikir açısında herşey ilişki ''tadında bırakılması gerek'' tadında bir film. son cümle aslına bakarsanız güzel bir itiraf.. ama daha gizli bir cümle var;

''

loves should quit when their passion is at its peak, not wait until its inevitable decline''

''

onların yoksun oldukları bişey vardır. ''yoksunluk'' çünkü ''yoksunluktan yoksunluk'' bir ilişkiyi belki de bitirebilecek en ölümcül şey. çünkü elde ettiğin varlık artık elindedir. mücadele zorunluluğunu o kadını 96 numaralı otobüste anlamıştı ''oscar''. ondan sonra gördü onu. ilk anlar güzeldi, herşey yerindeydi. olması gereken olması gereken gibiydi.

fakat artık dokunma bile sıradanlaştı, çünkü yukarıda belirttiği gibiydi ''at peak'' ondan sonra yine belirttiği gibi ''pound away'' dibe vurmaya başladı. çünkü bazen sorun olmaması bile sorundur: ilişkinin bitiş nedenini belirtmişti oscar, mimi ona sorunun ne olduğunu sorduğunda:

''you dont do anything, you exist, that's all.''

bununla birlikte daha sonra nigel, mimi'ye şunu dediğinde mimi'nin cevabı bu olmasının nedeni de ilişkilerin kolay elde edilebilirliğiydi;

+i'm truly, sincerely in love with you

-that's why you will never have me

bunların dışında, benim bu filmde en çok beğendiğim karakter; nigel(hugh grant) idi. çünkü konuşması, yapısı, düzen, hareketleri, karakteri tam anlamıyla cinselliğin konuşulmadığı, ortalama bir insan tipi, fazlalıkla heyecansız. hatta karısının tipinde bile bu var, soğuk, heyecansız, ve hatta nigel ile fiona arasındaki cinsel ilişkinin durumunu filmin sonundaki oscar'ın nigel' olan şu cümlelerinden anlayabilirsiniz:

''i doubt if you've really made the most of her''

aslına bakarsanız bir diğer noktada da filmin tüm özeti tüm anlatmaya çalıştıkları schopenhauer'e hizmet etmekten başka bişey yapmamış *.

ama siz aslına bakmayın!