bugün

macbeth

shakespeare'in romeo ve julliet, othello ve kral lear ile beraber dört büyük tragedyasının en kısa ve bence en tipik olanı olan macbeth, sistematik bir shakespeare okumasında ilk sıraya konulması gereken eseridir. çünkü, shakespeare'in 19. yy'dan önce göz ardı edilen evrenselliğinin, kadere olan bakışının ve insanın iç dünyasıyla ilgilenişinin anahtarı macbeth'tir. bir bakıma shakespeare'i özel kılan da bu özelliğidir: kaderciliği reddeder, kişinin kaderini belirleme özgürlüğünü eline verir. shakespeare'de kaderden çok kişinin bireysel özellikleri, istemi, özgür seçimi, eğilimleri, tutkuları, özlemleri; kısaca iç yapısı önemlidir. macbeth kaderini elinde tutar, othello'yu yaptığı kötülüğe zorlayan da iago'nun içsel çekişmeleridir; yani ortada kader değil, insanın eliyle çizdiği yazgısı vardır.
shakespeare'in göz ardı edilen özelliklerinden bahsetmiştim, gerçekten de 19. yy'ın ortalarına kadar shakespeare eleştirisi kayda değer değildir, ancak bu tarihten sonra yazara olan ilgi bilimsel bir nitelik kazanabilmiştir. pek tabiî yazarın dehasına saygı her daim korunmuştur, ancak değerinin lâyıkıyla anlaşılması için üzerinden 300 yıl kadar bir zaman geçmesi şans değildir. zira geçen zamanla birlikte shakespeare'in insan psikolojisi ile olan yoğun ilgisi ve özellikle de tarihî olaylarda dahi elden bırakmadığı evrensel mesajı daha iyi anlaşılabilmiştir. sözgelimi, macbeth'in bin bir çeşit okumasından bir tanesi de feminist bakış açısıyla yapılmıştır. özellikle lady macbeth'in macbeth üzerine olan etkisi ve oyunun en güçlü karakteri olması böylesi bir bakış açısını da geçerli kılabilir.
ilk dönemlerde yapılmış shakespeare eleştirilerini karıştırdığımda karşıma çıkan en ilginci john dryden'ın 1679 tarihinde belirttiği şu sözleri oluyor:
düş gücünün taşkınlığı nedeniyle bazen mantığın sınırlarını aşan shakespeare, gerek ürettiği yeni sözcük ve deyimler gerekse var olan sözcüklere yaptığı eziyetlerle tüm kuralları alt üst eder.
dryden'ın shakespeare'e olan hayranlığını belirttiği yazısında tek beğenmediği özelliği olarak bunu göstermesi enteresan, zira şahsen shakespeare'de benim ve pek çok kişinin 'deha' olarak gösterdiği yön de dille oynaması, onun efendisi olmasıdır. en 'düzyazı' eserinde dahi şiirselliği elden bırakmamış ve dili olabilecek en iyi şekilde kullanabilmiştir. bu da az sonra değineceğim 'shakespeare'in evrenselliği' ile ilgili bir mesele bana göre.
macbeth üzerinden devam etmek gerekirse, oyunun 1606'da yazıldığı sanılıyor. shakespeare, diğer bazı trajedileri ve tarihsel oyunları gibi macbeth'in de kaynağını gerçek olaylarla kurmacayı harmanlayan holinshed tarihi'nden alıyor, pek tabiî kendince değiştirerek.
bana göre macbeth'in en karakteristik özelliği tarihî olaylara ve tüm karakterlerin kişisel özelliklerine ayrıntılı bir şekilde eğilmektense düşünceyi öne çıkartması ve macbeth'in trajedisindeki olaylardan çok, olaylardan çıkarılacak temel mesajı göz önünde bulundurmasıdır. çünkü shakespeare'in diğer eserlerine baktığımızda macbeth'teki macbeth ve lady macbeth dışındaki tüm karakterlerin sembolik ve işleve hizmet eden, iki boyutlu yönünü görürüz. shakespeare tüm oyunu macbeth ve lady macbeth karakterleri üzerine kurmuş, diğer karakterleri ise bu iki başkarakterin içsel dünyasını destekleyecek şekilde özelliklerle donatmıştır.
örneğin, kral duncan fazlasıyla idealize edilmiş bir kraldır ve macbeth'in çökerteceği tüm değerleri simgeler. macbeth duncan'ı öldürdüğü an kendisi ve ideal bir kral adına iyi olan her şeyi de öldürecektir. aynı şekilde, macbeth'in dostu banquo da macbeth'in raydan çıkmasının gözlenebileceği karakterdir, çünkü banquo'ya baktıkça macbeth'in belirli ilkelerden ne denli uzaklaştığı da görülür. ancak macbeth'in en sofistike karakteri tartışmasız lady macbeth'tir. lady macbeth kötülüğün oyundaki başlıca temsilcisidir. en iğrenç ve vahşet dolu şeyleri dahi alelâdelik düzeyine indirir ve macbeth'i kötü yola sürükler:
uyuyan ve ölülerin ne farkı vardır sanki bir resimden?
birazcık su arındırmaya yeter bizi bu işten.
shakespeare, özellikle olgunluk dönemine ait olan eserlerinde, işlediği olayları ve kişileri insanoğlunun temel sorunlarını mitos boyutlarıyla dile getirmede bir araç olarak kullanmıştır. amacı tarihi sadık bir şekilde öğretmek değil, macbeth'in içinde bulunduğu koşullar dâhilinde bir insanın neler yapabileceğini göstermektir. işte macbeth‘in evrenselliğinin anahtarı da burada yatar. eğer shakespeare sadece iskoçya’da bir adamın kralı öldürerek tahtı ele geçirmesini anlatıyor olsaydı, bu hikâye belirli bir kesim dışında hiç kimseyi ilgilendirmeyecekti.
macbeth'in hikâyesini trajik yapan da budur. macbeth'in shakespeare trajedileri arasında yer almasının sebebi işlediği korkunç cinayet değil; bu cinayetin sonucu olarak kral olsa da yapayalnız kaldığı halde pes etmeyişi, sonuna dek haksız eylemine sahip çıkışıdır. bir bakıma yaptığı iş alçakça, direnişi ise yiğitçedir. macduff'la karşılaştıkları son sahnedeki sözleri vurucudur:
birnam ormanı dunsinane'e gelmiş, gelsin;
hasmım bir kadından doğma değilmiş, olmasın;
dövüşeceğim sonuna kadar!
üç cadının tüm kehanetlerinin tutmuş olmasına ve sonunun geldiğini bilmesine rağmen macbeth, kaderini elinde tutmak ister. çünkü yazgısının ipleri onun elindedir, bu, shakespeare'in kaderci olmayışının en önemli göstergesidir.
bu konuda yazılmış en yetkin demelerden bir tanesi de goethe'nin 'sonsuza dek shakespeare' isimli olanıdır. goethe, bu denemesinde eski yunan tragedyası ile yeni çağ tragedyasını shakespeare üzerinden karşılaştırmıştır. ve de bu karşılaştırmada değindiği en önemli özellik iki ekolün arasındaki yazgıya olan bakışın farklılığıdır. eski yunan'da yazgıyı belirleyen tanrılardır. kişi kendisi için biçilen bir senaryoyu oynar ve karşılaştığı zorluklar kendi inisiyatifinin dışındadır. misal, oidipus'un babasını öldürüp annesiyle evleneceği tâ en başından tanrılar tarafından belirlenmiştir. shakespeare'de ise durum farklıdır, kişinin yazgısı iç dünyasıdır. macbeth, insanlara egemen olmak gibi bir tutkuyu içinde barındırdığı için kralı öldürmüştür. kişi cennetini de cehennemini de kendi özgür eylemiyle yaratır.

http://www.sinemadefteri.com/?p=138