bugün

marquis de sade

insanı
susturamazsınız.. Dünyanın en büyük terörü, dünyanın en büyük baskısı,
dünyanın en büyük işkencesi ile susturmazsınız.. Kendisi susmayı
seçmedikçe...

Marquis de Sade, çağının çok ötesinde sadist düşüncelerinden ötürü
zindana değil, toplumsal yeri dolayısı ile bir tımarhaneye kapatılmıştır.

Tüy kalemleri, mürekkebi ve kağıtları yanında..
"Yaz içini boşalt" diyorlar ona... Bir çeşit tedavi..
Yazıyor.. Dışarı
kaçırıyor. Basılıyor.. Justine..Benim kitaplığımda duran, iki kez
okuduğum Justine...

Kızıyorlar. Kağıt, mürekkep ve tüy kalemlerini alıyorlar.. Tavuğun
lades kemiğini çıkarıp onunla çarşafa yazıyor. Çarşafı kaçırıp,
bastırtıyor.. Daha da kızıyorlar.

Şarap kalkıyor, yatak kalkıyor..
Aynayı kırıyor. Sivri camı parmak uçlarına batırıyor.. Kanı ile elbisesinin, çamaşırlarının üzerine yazıyor..
Çıldırıyorlar.

Kostümlerini de alıyor, çırılçıplak bırakıyorlar..
Hücreden hücreye fısıldıyarak yazdırıyor.. Deliriyor, dilini kestiriyorlar.

Bazılarına iğrenç gelen yöntemler ile hücresinin duvarlarına yazıyor.. Ama yazıyor.. Yazmanın,
düşüncelerini, öykülerini yazmanın bir yolunu hep buluyor.. Ölene dek..

Yazdıkları dine aykırı.. Ahlaka aykırı..

Marquis de Sade bu..

Düşünülemezi düşünmeye, hayal edilemezi hayal etmeye, yazılmaması gerekeni yazmaya cüret eden de Sade.

Bu yüzden benim ilahımdır, de Sade.