tanıdıklarını, eşlerini, dostlarını sonuna kadar sahiplenen; mahalle kültürünü herşeye rağmen yaşamaya çalışan. ve kendilerince geliştirdikleri savunma mekanizmasından ötürü tanımadıklarına karşı sonsuz saldırgan olan ** ve devletin onları cüzzamlı gibi kenara itip umursamaması; istihdam sağlamaması hayata kazandırmaya çalışmaması hep itelemesi ve belki de sadece kader ve alın yazısı yüzünden oluşan mecburiyetten; çoluğuna çocuğuna bakabilmek, iki lokma ekmek yiyebilmek için; nefret ede ede suça alet olan, suç işleyen, çalan çırpan, uyuşturucu satan,gasp eden, insanları zehirleyenlerin yaşadığı, oturduğu; kimilerine göre cehennem kimilerine göre sığınak olan istanbulun kenar semtlerinden bir tanesi. ha merak edenler için açıklayayım ;hayır ben dolapderede oturmuyorum ve hatta şaşırtıcı bir şekilde dolapdere, kasımpaşa ve bunlar gibi semtlerde oturan hırsızların en çok rabet ettiği istanbulun en lüks semtlerinden bir tanesinde gayet lüks bir dairede yaşıyorum ***. ve yaşadığım daireye zamanında hırsız da girdi. kolumdan çekilip çantam da çalındı. bundan iki sene öncesine kadar ben de dolapdere ve civarındaki suç oranının yüksek olduğu semtlerden korkan, nefret eden, burun kıvıran bir insanken; o ortamların tam göbeğinden bir insanı tanıyıp çok da sevince ve de biraz olsun objektif değerlendirebilecek kadar içlerine girince gördüm ki gerçekten de hayat kimilerine gerçekten de fırsat sunmuyo ve bazı insanlar gerçekten şanssız doğuyo ve mecburen ona biçilmiş olan rolu üstlenmek zorunda kalıyo. kimse her gün diken üstünde olmak, korkarak para kazanmaya ailesini geçindirmeye çalışmak istemez. kimse hapishane ortamına bayıldığı ve içeri girmek istediği için suç işlemez. birileri birşeylerin -haklı ya da haksız bir şekilde ki ben onu tartışmıyorum şans ve kader olgusundan bahsediyorum - kaymağını yerken ötekilere posası kalıyo. ve belki de o insanlar bir şekilde buna bu şekilde baş kaldırıyo. düzenin adaletsizliğine karşı kendisi adaletsizlik yaparak savaş açıyo. ha kazanıyo mu . hayır. hep kaybeden oluyo. geri kalanı yine kaymak yemeye devam ediyo. ama olsun, o savaşının ciddi mücadelesini vermiş olmanın hazzıyla belki bir hapishane koğuşundaki ufak yatağında, belki iki el kurşun yedikten sonra bir çöp konteynırının içine atılmış şekilde, belki karıştığı bir kavgada kalbine saplanan bıçak darbesi yüzünden istiklal caddesinin arka sokaklarından bir tanesinde kanlar içinde yerde kıvrana kıvrana ama yine de mutlu bir ruh hali ile hayata gözlerini yumuyo. ve inanın kendileri de o hayatı yaşamak istemiyo. şartlar neyi gerektiriyosa ona uyum sağlıyo onlarda . bizler gibi. ne demiş bu ortamların tam da göbeğinden fırlamış değerli üstad metin kaçan ın aynı adlı romanından * uyarladığı filminde mustafa altıoklarabimiz : `zarlar düşeş gelseydi belki de herşey başka türlü gerçekleşecekti.
`