--spoiler--
Birinci Dünya savaşı sırasında Yakup Kadri yurtdışındadır. Onun satırlarından aynen alıntı yapıyoruz.
''Bir Mayıs sonu ya da Haziran başı idi. Bağımsız fakat bütün kalbi ile ittifak devlerinin zaferini kutlayan bir Avrupa şehrinde, başım eğik, gözlerim yaşlı dolaşıyordum. Yüreğimde derin bir uçurum, kafam bir cehennemdir. Gün geçmiyor ki bir mağazada, bir lokantada Türk olduğum anlaşılınca acı bir alay edilme veya ağır bir hareketle karşılaşmayayım. Lakabımız makak'tı (bir çeşit şempanze maymunu türü). Gönül verdiğimi genç kızlar Türklüğümüzü sezince bizden iğrenip kaçıyordu. işte o şehrin bu cehhennem atmosferi içinde, birgün, yılgın çekingen dolaşırken, gözlerim ansızın, bir gazete satıcısının sergisinde, bir sürü gazete adı ve başlıkları arasında, iri harflerle dizilmiş şu satırlara ilişiverdi; "Bir Türk generali itilaf kuvvetlerine karşı yeniden harbe hazırlanıyor." Titreyerek gazeteyi aldım. Yürürken, okuyorum; "Mustafa Kemal Paşa isminde bir Türk generali."
(Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Atatürk 1971 sy24,25)
--spoiler--
--spoiler--
Şair Mehmet Emin Yurdakul'un ilk defa, Manastır askeri idadisi'nde öğrenci iken okuduğum , "Ben Bir Türküm, dinim, cinsim uludur" mısrası ile başlayan manzumesinde, bana ilk gençliğimin gururunu tattıran, ilk manayı bulmuştum. Fakat ben asıl, orduya ilk katıldığım günlerde, bir Arap binbaşı'nın "Kavm-i Necip evladına sen nasıl kötü muamele yaparsın" diye tokatladığı bir Anadolu çocuğunun iki damla gözyaşında Türklük şuuruna erdim. Onda gördüm ve kuvvetle duydum. Ondan sonra Türklük benim derin kaynağım, en derin övünç menbaım oldu. Benim hayatta yegane fahri servetim Türklük'ten başka bir şey değildir.