pazartesi, ayrılık, şu, bu falan değil abicim bunun olayı. yeni yıla 2, maaşının yatmasına 1 gün kalmış, daha çeyrek yüzyıl bile yaşamamış bir adamın hissedeceği bir duygu hiç değil. (yazar burada kendinden bahsediyor)
insan bıktım'ı çok sık kullanıyor. sanırım bu duygunun, boşvermişlik ve umursamazlıkla harmanlanmış bu duygunun asıl meydana çıkışını insan, kendinde, bu sözcüğü bile kullanmazken, bu sözcüğü bile kullanmaktan bıkmışken farkına varıyor. bunun farkına varmayı belirli bir zaman periyodunda bazı olgular izliyor. üşenmedim sıralamaya çalıştım;
+konuşmaktansa işaretler kullanmak
+gülerek ses çıkarmak yerine 3-4 saniye gülümsemek
+ortalığın hep dağınık olması
+ertelemeyi düstur edinmek
+''bu akşam da/bu hafta geçsin de bakarız sonra'' gibi kalıpların çoğalması
+maddi kaygıları daha az umursamak
+normalden daha fazla içmek, sonra bundan da bıkıp hiç içmemek
+yorum yapmamak, hiçbir şey hakkında ama..
işte bu bıkkınlıktır ki nice koç yiğitleri dünya nimetlerinden soğutan, bu bıkkınlıktır ki insanlara one more cup of coffee ayarında şarkılar yazdıran, bu bıkkınlıktır ki bir türk filminde, ''abi sen neden hiç konuşmuyosun?'' sorusuna ''bi ara çok konuştum, hiç faydasını görmedim, bıraktım'' diye bir diyalog geçmesine önayak olan.
biz, en iyisi deminki şarkıyı repeat'e alalım, uğraşmayalım, yorulmayalım...