bugün
- anın görüntüsü22
- ayetullah hamaney'in mini etekli torunu19
- kimsenin okumadığı sözlükte yazar olmak14
- hayatınızda kaç kere reddedildiniz15
- erkekler seks yapamayacağı kadınla arkadaş olmaz15
- bik bik için diktiğim şort21
- anneler günü17
- toplu taşımalardaki müzisyen sorunsalı8
- evlilik yaşı kaç olmalıdır11
- zall beceremiyorsan bırak git15
- üstteki yazar gözünde nasıl canlanıyor14
- 13 yaşındaki kıza tecavüz eden 28 kişi17
- icardi190512
- sözlük yazarlarının boy kilo ölçüleri9
- piknikçi grubun varoş olduğunu anlama yolları15
- doğum gününde hatırlanmamak13
- kızların mesajlara geç cevap vermesi16
- icardi1905'in sözlüğü bozması12
- ismet gurbuz 202413
- 19 mayıs 2024 galatasaray fenerbahçe maçı10
- elinin değdiği anı unutamıyorum 5 posta attım16
- en dindar özelliğiniz25
- serdar ortaç renault megane benzerliği8
- ali koç9
- yorgun mermi10
- şizofreni11
- sözlükteki feyk hesap sahipleri tespit edilecek11
- bacağa kramp girmesi10
- 2024 eurovision şarkı yarışması13
- erkeklerin sadakatsiz olması17
- türkiye den soğuma sebepleri11
- erkekler götünüze değil yaptığınız pastaya bakar15
- arkadaşlar sizce bu yüzük nasıl15
- eloande ile evlenip sözlüğü huzura kavuşturmak8
- uludağ sözlükte yazmanın hiçbir anlamı olmaması23
- fazla mastürbasyon yapan erkek9
- uludağ sözlük kapatılacak11
- 45 yaş üstü kadınların muşmulaya dönmesi10
- cami tuvaletinin paralı olması9
sevdiği entry'ler
bir kadın, daha doğrusu bir insan nasıl aldatılır; erkek aldatır doğasında bu vardır, kadınsa aldatılır mesajını verme amacı gütmüş türk dizisi. hakan yılmaz'ı severdim lakin sırf ekranlarda görünme kaygısıyla böyle bir dizide oynamayı kabul etmesinden dolayı artık sevmiyorum.
şairane bir yalnızlık türü.
Sigara külünden ne beklenir ki ?
Dumanına sardıkların uçup gider mi ?
Zaman bir an durur ve geri döner mi ?
Neyse.
Aklınıza gelen şiiri de koyayım gece gece huzur alın azıcık.
ve monna rosa
peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
sana doğru uzanan çaresiz ellerimi.
sırrımı söylüyorum vefakar balıklara:
yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi,
koyverip telli pullu saçlarını rüzgara,
bir çocuğun ardına düşen heykellerimi
peygamber çiçeğinin aydınlığında ara...
bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü
ve boğazımı sıktı parmaklar ince, uzun.
günahkar toprağıma saçından bir tel düştü;
sana ne olmuş rosa, bir derde tutulmuşsun.
bir ekmek kadar aziz fikirler böyle pişti:
noel ağaçları ve manolyalar kahrolsun,
bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü...
şu şapkayı çıkarıp atıyorum ırmağa;
her şeyim sizin olsun, hep sizin kesik başlar.
rüyasında örümcek başlarsa ağlamağa,
içine gül koyduğum tüfek ölmeye başlar.
günahını sırtına yüklenen kaplumbağa
gibi ölüm önünde özbenliğim yavaşlar.
öyleyse bu şapkayı atıyorum ırmağa...
bu erkekler kokuyu kediler gibi alır
ve kediler de her gece sürünür yastıklara.
denizleri bahtiyar eden günler kısalır;
satılmayan çiçekler zehirli ve kapkara,
unutulmuş erkekler ve kadınlara kalır .
bir geyiğin eriyen gözleri düşer kara
ve erkekler kokuyu kediler gibi alır
ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık
ve toprağın rüyaya yılan gibi girişi
sana da mona roza, taşbebeği bıraktık
ellerinde kılıçlı balıkların bir dişi
senin hatıran kadar büyük, yeni, karanlık
senin hatıran kadar allah ve şeytan işi
ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık
bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim
ta boğazıma kadar çıkan deli yağmura
tüyüme horozdan çok itimat edeceğim
itimat edeceğim şu belalı yağmura
ruhumu bayrak yapıp ben teslim edeceğim
asılmış bir adamın iki eli yağmura
bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim
bir tren ışığına, güneşe çekmek seni
ve bir şehir yaratmak ruhundan gülce diye
parçalanan gemiyi ve yırtılan yelkeni
katıvermek sessizce söylenen bir türküye
ve sonra bir köşede öldürmek ölmeyeni
ve son vermek bitmeyen, bu bitmeyen şarkıya
bir tren ışığına, güneşe çekmek seni
sana tavus kuşunun içine girdiğini
son, en son söz olarak söylemek istiyorum
içime girdiğini, tüyünü yolduğunu
son, en son söz olarak söylemek istiyorum.
içimde tavusların bir bir kaybolduğunu,
banada bir çift ak kanat kaldığını
son en son söz olarak söylemek istiyorum.
peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
sana doğru uzanan çaresiz ellerimi
sırrımı söylüyorum vefakar balıklara
yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi
koyverip telli pullu saçlarını rüzgara
bir çocuğun ardına düşen heykellerimi
peygamber çiçeğinin aydınlığında ara...
Sigara külünden ne beklenir ki ?
Dumanına sardıkların uçup gider mi ?
Zaman bir an durur ve geri döner mi ?
Neyse.
Aklınıza gelen şiiri de koyayım gece gece huzur alın azıcık.
ve monna rosa
peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
sana doğru uzanan çaresiz ellerimi.
sırrımı söylüyorum vefakar balıklara:
yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi,
koyverip telli pullu saçlarını rüzgara,
bir çocuğun ardına düşen heykellerimi
peygamber çiçeğinin aydınlığında ara...
bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü
ve boğazımı sıktı parmaklar ince, uzun.
günahkar toprağıma saçından bir tel düştü;
sana ne olmuş rosa, bir derde tutulmuşsun.
bir ekmek kadar aziz fikirler böyle pişti:
noel ağaçları ve manolyalar kahrolsun,
bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü...
şu şapkayı çıkarıp atıyorum ırmağa;
her şeyim sizin olsun, hep sizin kesik başlar.
rüyasında örümcek başlarsa ağlamağa,
içine gül koyduğum tüfek ölmeye başlar.
günahını sırtına yüklenen kaplumbağa
gibi ölüm önünde özbenliğim yavaşlar.
öyleyse bu şapkayı atıyorum ırmağa...
bu erkekler kokuyu kediler gibi alır
ve kediler de her gece sürünür yastıklara.
denizleri bahtiyar eden günler kısalır;
satılmayan çiçekler zehirli ve kapkara,
unutulmuş erkekler ve kadınlara kalır .
bir geyiğin eriyen gözleri düşer kara
ve erkekler kokuyu kediler gibi alır
ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık
ve toprağın rüyaya yılan gibi girişi
sana da mona roza, taşbebeği bıraktık
ellerinde kılıçlı balıkların bir dişi
senin hatıran kadar büyük, yeni, karanlık
senin hatıran kadar allah ve şeytan işi
ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık
bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim
ta boğazıma kadar çıkan deli yağmura
tüyüme horozdan çok itimat edeceğim
itimat edeceğim şu belalı yağmura
ruhumu bayrak yapıp ben teslim edeceğim
asılmış bir adamın iki eli yağmura
bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim
bir tren ışığına, güneşe çekmek seni
ve bir şehir yaratmak ruhundan gülce diye
parçalanan gemiyi ve yırtılan yelkeni
katıvermek sessizce söylenen bir türküye
ve sonra bir köşede öldürmek ölmeyeni
ve son vermek bitmeyen, bu bitmeyen şarkıya
bir tren ışığına, güneşe çekmek seni
sana tavus kuşunun içine girdiğini
son, en son söz olarak söylemek istiyorum
içime girdiğini, tüyünü yolduğunu
son, en son söz olarak söylemek istiyorum.
içimde tavusların bir bir kaybolduğunu,
banada bir çift ak kanat kaldığını
son en son söz olarak söylemek istiyorum.
peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
sana doğru uzanan çaresiz ellerimi
sırrımı söylüyorum vefakar balıklara
yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi
koyverip telli pullu saçlarını rüzgara
bir çocuğun ardına düşen heykellerimi
peygamber çiçeğinin aydınlığında ara...