Adam gelip sataşır, nickaltına pisletir, saçmalar ama yazdıklarına nedense hiç dokunulmaz. Eğer siz bir cevap verirseniz hopp ertesi güne silinir.
Sahi kaç kişisiniz? Bu düşük profil ordusunu kaç kişiyle idare ediyorsunuz? Böyle iyi misiniz?
Aferin, devam edin. Biraz daha çabalayıp zamanla herkesi malum tiplere benzetin. sözde format var ama bu içine sıçtığım format sadece işlerine gelince geçerli. Sataşmaya meraklı troll birileri herhalde mod yalakası ya da fake bir hesap olduğundan dokunulmaz.
siz bu durumu anlatan bir cevap yazın anında silinir.
yemişim sizin formatınızı ve adaletinizi. foseptik çukuruna döndürmeye devam edin mekanınızı. böyle tatmin oluyorsunuz belli ki. fake hesaplarıyla ortalığa sıçıp duran bok çuvallarıyla dolu burası. bir kişiden otuz hesap bile çıkabilir, şaşırmam.
modlar arasından bile bu tiplerle alakalı biri kesin var. işlerine yarayanlara dokunmazlar. işlerine yarayan tiplerin musallat oldukları her kim varsa karşısında durup sinir harbinde olurlar. tam bir akp türkiyesi özeti.
frank şu yaşta hala tuvalet eğitimini tamamlayamamışsın. çok ayıp. sürekli başlıkların içine sıçıp duruyorsun. ama sana serbest değil mi? mod kankalarına iyi yikama yalama, pardon yağlama yapıyorsun. ergen ergen hareketler bir de. troll diyorlar sana ama sende o zeka parıltısı nerede? Doğuştan gelen bir sıkıntı var besbelli.
Acınası bir varlık. insan demedim dikkat ederseniz.
Arkasına aldığı destek(!) ile entry sildirir, hakaret var gerekçesiyle. Fakat kendisi önüne gelene terbiyesiz ithamlarla saldırmaktan geri durmaz. Nasıl olsa bana dokunamazlar kafası sanırım. Onun zırvalamaları da nedense pek silinmez.
troll bile olamayacak kadar düşük bir profil.
anca insanlara hakaret ve taciz etmeyi bilirsin. bir de sümüklerin akarak ağlaya ağlaya entari sildirmek var tabi. ailene sabırlar diliyorum böyle bir tipe katlandıkları için. eminim onların hiçbir suçu yoktur. doğarken böyle olacağını bilselerdi muhtemelen dünyaya gelmeni hiç istemeyeceklerdi.
…
ya olm sizin derdiniz yazarlık değil kendinizden olmayanlara pislik yapmak sözlükten soğutmak.
…
Kişi kendinden bilir işi.
Tüm gün sözlükte saçma sapan başlıklar ve girilerle millete sataşan, leş bir siyaset yapan, hakaretamiz tabirler kullanan kim?
Önüne gelene sataşıp istediği şekilde başlık açarak küfür etme hakkını kendinde görüyor ama başkaları ona ayna tutunca kuduruyor.
millete adresim bu diye beşiktaş’ta kokoreççi adresi veren korkusuz(!) biridir bu. bir başkası gel demiş, defalarca adres vermiş ama korkudan onun yanına da gidememiş. karagümrük stadına gelin diye artistlik yapmış, gidenler yine kendisini görememiş. sonra geldim falan yazmış da sözlüğe maskara olmuş...
vpn kullanıp zibilyonlarca fake hesabıyla beraber mod kankasının torpili sayesinde istediği gibi afkurup eğleniyor.
tam bir kivi bıyıklı ampül sever…
Dedeye sor seni ne hale getirebileceğimizi o söyler sana.
velede bak, şimdi bunu dövsen de sövsen de boş. git anneni babanı yolla, onlar gelsin karşıma. senin gibi ergeni haşlamakla uğraşamam. kaşınma çok pis ağlatırım, ergen irisi düşük zekalı seni...
Horon tepilmez de sen tepinmeye devam et, yakışıyor zira...
güce ve başarıya odaklı, başka hiçbir değer umurunda olmayan istanbul büyüklerini tutan taraftarlardan daha büyük bir tutku ve bağlılığa sahiptir taraftarları. Yedisinden yetmişine bütün şehir için ayrı bir önemi vardır. sistemin piyonu değil, oyunun kurallarını yerle bir ederek baştan yazmaya çalışan bir takımdır. masa başı oyunlar ve şikeler olmasa bugüne dek iki katı şampiyonluk kazanılmış olurdu belki. Çalınmış kupalarına karşın taraftar sayısı azalmamıştır.
memlette bir nesil erken boşalıyorsa eğer bunun en büyük müsebbiblerinden biridir cine5. o iki dakika şifresiz kalan bölümlerde birkaç meme ve göt görüp asılarak çabucak boşalmaya çalışan doksanların ergenlerinin çüklerinde alışkanlık olduğu için bu durumun en büyük sıkıntısını da hanımlar çekiyor şu an. aldığı lanetler yüzünden bugün bir hiç olması çok normal.
doksanlı yıllarda yüzü sivilce tarlasından geçilmeyen çocuklar bir de gözlük takmaya başlamışsa adeta birer turnusol kağıdı işlevi görmekteydi. anlıyorduk ki o çocuk geceleri kısık gözlerle cine5 izleyip otuz bir ile çüküne ilgi göstererek bileklerini güçlendiriyordu.
ilk sahibinin bugün büyük bir optik firması ve erken boşalmayı önleyen bitkisel zımbırtılar üreten bir şirket ile ortaklığı olduğuna dair rivayetlere de inananlar az değil doğrusu. insanların hormonlarından, çükünden ve gözünden faydalanan vahşi kapitalistler bunlar(!)
çocukluktan ergenliğe geçmeye başladığım cinselliği keşfediş dönemlerinde ön sevişmeyi vücudun ön tarafı ile ilgilenme, o bölgeleri öpüp okşama ile alakalı bir şey sanıyordum. arka tarafta kıç olduğundan pis bulunup arka sevişme adında bir şey bu yüzden yok herhalde diye düşünüyordum. neyse ki kirli ve acı gerçekleri çok geçmeden öğrenmiş oldum. sırt, boyun ve kalçalar gibi güzellikler de ön sevişmeden mahrum bırakılmamalıydı sonuçta...
Sanki burada bir çelişki söz konusu. kendine yazılan notun özel olmaması durumu. hani kendineydi? umuma açık cümleler. diğerleri neden biliyor yazılanları? bilmesi ne kazandıracak? muallak. kendin için yazılan not olmaktan çıkıp kendini tanıtan, yüksek not bekleyen yazılar oluyor sanki. ses getiren reklamlar prime time'a. kendim, sana söylüyorum, x yazar sen anla. itiraflara uğramak da fena değil aslında. Ya da ayrı mevzular altında sayıkla.
Sabah bir telaşla fena şekilde uykulu uykulu okula gitmişim. O gün sınavım var sanıyorum ama dalgınlık var serde, hangi dersten sınavım olduğunu bile bilmiyorum! Nasıl bir kafaysa... Kendimi sınıflardan birine atıyorum. Kağıtlar dağıtılmış. Kağıdı inceleyip Adımı yazma faslına bile geçemeden asistanın söylediği soruları yazmaya başlıyorum. Yazdıkça öfkem tepemde, bunlar nasıl sorular! Sonunda dayanamayıp patlıyorum...
"Bu sorular da ne böyle, ben bunların hiçbiri ile alakalı bir şeyler gördüğümü sanmıyorum! Siz bizimle dalga mı geçiyorsunuz!?"
"... Bölümü öğrencisi değil misiniz?"
"Yoooo?"
"x dersini de hiç almadınız haliyle?"
"Aaaaa!!! Heheheheh... O zaman benim bu sınava girmeme gerek yok yani? Heheheh çıkayım ben... Pardon... Başarılar..."
Bunların bazılarının ailesi de başka şehirlerdeki bu biricik kuzularına üç kuruş daha gönderebilmek için götlerini yırtarlar. Pamuklara sarılası, beyaz gelinliklerle görmek istedikleri yavruları okuyordur çünkü. Aç kalmasın, açıkta yatmasın diye gözlerine uyku girmez. Giren girmiş gerçi, onlar göremez. Böylelerinin derdi başka, doymak bilmez.
askerliği yedek subay olarak yapmıştım. o dönemde türkiye gerçeğinin istanbul'dan çok da fazlası ve farklı koşullarda yaşayan insanlarla dolu olduğunu daha iyi öğrenmiştim. bölüğümde yüz küsür asker vardı ve bunların büyük kısmı doğudan, taşradan gelen çocuklardı. bazıları öyle fakirdi ki onlara verilen sözde askerlik maaşı dışında harçlıkları yoktu. parasızlıktan çarşı iznine dahi çıkamayanlar vardı. kendi imkanlarım yettiğince görev süremin sonuna dek yoksul olan birkaç askere her ay para yardımında bulunuyordum. olayı rütbeli personelden kimse bilmiyordu. yalnızca çok sevdiğim ve posta olarak kullandığım bir çavuş haberdardı ve bana yardım ediyordu. çocuklaraysa bu yardımları kendi cebimden veriyormuş gibi değil de bölükteki diğer arkadaşlarının topladığı paralar sayesinde yapıldığını, ama kimseye bu durumu anlatmamalarını tembihleyerek yapıyordum...
askerlik bittikten sonra birkaç yıl geçmişti. bir gün kitapçının birinde bakınırken, esmer, upuzun sakallı ve gözleri boncuk gibi bir çocuk beni takip etmeye, ürkek bakışlarla izleyip çekinerek yanıma yaklaşmaya başladı.
"komutanım..."
"pardon, ne?"
"serenity asteğmen?"
"!!???"
"...bölüğü, adım..."
bu genç arkadaş yedek subay olduğum dönemdeki askerlerimden biriymiş. uzun uzun anlatmaya başlayınca onu ve diğer birçok çocuğu, komik anılarla beraber hatırlamıştım. beni derinden yaralayan asıl mesele ise onun da yardımda bulunduğum çocuklardan biri olduğuymuş. ben görevi bitirdikten sonra postam olan çavuş onlara tüm gerçeği söylemiş. yıllar geçmesine rağmen bu hikayeyi unutmayan çocuk her şeyi anlattıktan sonra uzun uzun sarılmıştık. minnet dolu gözlerinden dökülen yaşlara karşı koyamamıştım...
hayat öyle tuhaf ki insanı aynı anda mutluluk, hüzün, mahcubiyet ve şaşkınlık hissiyle ağlatabiliyor. bir iyiliğin birinin kalbine dokunup onda ömür boyu silinmeyen derin bir iz bıraktığını gördükçe o an sizden daha mutlusu olmuyormuş.
Çaprazımızda gecekondudan bozma müstakil bir ev vardı. Orada otururdular. Sokağımızda kalan son müstakil evdi. Adını hatırlamıyorum. Adını o zaman da hatırlamıyor olabilirim. Kimse adıyla hitap etmezdi ona. Herkes bokçu çocuk derdi. Altına sıçardı çünkü. Gayet olağan bir durumda, herhangi bir anda, Misal top oynarken ya da sokakta dolaşırken bile bir anda altına sıçardı. Normalmiş gibi de dolanırdı götünde boklarla. Annesi yoktu. Yaşlı bir Babası ve kendisinden hayli büyük bir abisiyle yaşıyordu. Çocukluk acımasız olabiliyor aslında. Arkadaşlarım ona bokçu diye bağırıp hakaret ettiklerinde hiçbir şey olmamış gibi sessizce çeker giderdi. Sanki altına sıçan benmişim gibi üzülür, utanırdım. Kimseye bir şey de diyemezdim, kuytu köşe bulup ağlardım...
Bokçu çocuk, ya da adı ne ise, şu an yaşıyor mu, ne durumda çok merak ediyorum. Ben ise çocukluğumdan beri aynıyım; başkalarının sıkıntılarından fazlasıyla nasiplenip kendi kendimi yemeye devam edenim...
Şehirler arası otobüs yolculuğu. gece 11-12 suları. her zamanki gibi koltuğu iyice yatırıp gözlerimi kapatır kapatmaz tatlı tatlı uyumayı beklerken işler istediğim gibi gitmiyor...
hemen yanımdaki koltukta cam kenarında büzüşmüş yirmili yaşların başında bir çocuk var. otobüse bindiğinden beri telefonda konuşuyor; belli ki sevgilisi. Mevzu giderek malum muhabbete dönüşmeye başlamış. benim bu konuşmaları duyacağımı düşünerek çekinip kulaklık takarak devam ediyor. yarım metre ötemdeki telefondan bet sesli kız arkadaşının söyledikleri duyuluyor çünkü. kulaklıklığı taktıktan sonra kızın söyledikleri duyulmasa da kendi fısıltıları net bir şekilde duyuluyor. göz ucuyla bakıyorum; bir elini de bacaklarının arasına almış kendinden geçerek sohbeti sürdürüyor...
"Öhööö, hım hımm evet aşkım, orayı öpücem aşkım, sonra aşağı inicem... otobüsteyim aşkım, o yüzden yüksek sesle söyleyemiyorum... ığğhh... evet aşkım, öyle öpücem aşkım... ne? Hım hımmm onları da öpücem aşkım, ikisini birden... ığğhhh... sen ne yapacaksın aşkım? Anlatsana... Hıııı aşkım tam orayı, orayı evet! Iıhhhhh!!!"
...
ne oluyorsa o an oluyor işte. çocuk ani bir irkilme ile telefonu elinden düşürüyor, kulaklık yerinden çıkıyor ve telefondaki kızın sesi bir anda hoparlörden duyulmaya başlıyor...
"sikini öpücem bebişiiiiim, yumurtaları da öpüceeeeem(yumurta???), sonra ağzıma boşaltacaksın çeşmeniiii(çeşme???), mmmmm ne de tatlı içinin kaynayan suları(edebiyat yapıyor!!!), hepsini içicem şarıl şarıl(oha eleman litrelerce boşalıyor!!!), aşkımmmm? orada mısın aşkım??? Aaaalooooo bebişiiiiimm, orda mısııaaaan??? otobüste asılmıyorsun dimiiieeeaaa??? hihihihihi..."
...
Çocuk bacaklarını kendine doğru çekerek bana doğru dönüp sıçtık bakışı atıyor, henüz uyumamış olan birkaç insandan utanma, şaşkınlık ve kınama homurtusu ve hemen önümüzdeki ihtiyar amcadan o unutulmaz sözler geliyor...
"heeeyt bee!!! Ulan bizim zamanımızda sevdiğimiz kızı değil öpmek, muhallebicide elini tutmak için bile aylarca bekliyorduk. şimdiki çocuklar telefonda sikiyorlar mübarek!!! o değil de bu cenabet oğlan yüzünden kaza yapacaz kesin. rabbim, bok yoluna gitsek de bizi cennetinle şereflendir; eşhedüenlaaaaaa..."
kimse kusura bakmasın ama berbat bir ses. suratında her daim "pööfff sizden iğreniyorum" ifadesi ve ha kaçırdı ha kaçıracak, dona düşecek damla endişesi; çişi gelmiş de saatlerdir tutuyor, bundan zevk alıyormuş garipliği, çatallı ve ıkınan bir ses rengi, sızdırmaz ped üzerinde deneyler yapma kaygısı ile "banane yeaaa ben sahneye çıkarım abiisiiii" tepkisi. zorla güzellik de olmuyor, kulaklarıma ve gönlüme yazık; dinleyenlerine sabır dilenesi...