roark
499 (mtv icon)
dördüncü nesil yazar 1 takipçi 31.50 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    pablo andujar

    1.
  1. 1986 doğumlu ispanyol raket. 2011 roland garros turnuvasına kadar çok fazla kişinin dikkatini çekmiş olduğunu sanmıyorum. lakin bugün nadal karşısında sergilediği muazzam oyunla tenis izleyenlerine kendi lansmanını da yapmış gibi oldu. maç 3-0 nadal'ın galibiyeti ile sona erdi fakat onu bir de nadal'a sormak lazım sanırım. zira andujar maç boyunca gayet etkin ve başarılı bir performans çıkardı.
    bana kalırsa bundan sonraki yıllarda ismini fazlaca duyup, övgüler yağdıracağımız bir raket olabilir. bir kere her şeyden önce adımları çok hızlı. file önünü gayet iyi kullanıyor. mental açıdan gayet güçlü, zira geriden geldiği oyunlarda bile gayet sempatik ve soğukkanlı.
    benim için en önemli meziyetlerinden biri ise oyunda topu çok güzel saklaması. bence roland garros onun için şahane bir başlangıç, tanıtım oldu. çünkü bir ispanyol olması nedeniyle toprak korta da zaten aşina. servislerinde biraz daha iyi, file önüne de daha sık çıkarsa kısa zamanda çok yol alır kanımca.
    neticede bana kalırsa 2011 itibari ile adını sıkça duyacağımız, seyir zevki yüksek şahane bir raket.

    a bir de; fena çocuk değil, kaş göz falan... şöyle ki;
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/142542/+
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/142543/+
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/142544/+ * *
    0 ...
  2. gycklarnas afton

    1.
  3. yönetmenliğini, sinemada bir efsanenin yani ıngmar bergman'ın üstlendiği 1953 yapımı bir dram filmi. aynı zamanda klasik bir bergman rejisi. yine karamsar bir fon dahilinde insan ilişkilerine göz atıyorsunuz ve yine alabildiğine aşağılama ve aşağılanma üzerine bir film izliyorsunuz.
    film bergman'ın filmografisinde genelde gycklarnas afton ismiyle anılır lakin avrupa'da sawdust and tinsel diye oynamıştır. bunun yanında bazı kaynaklar filmi the naked night olarak sunmaktadır.
    bu ay cnbc e ekranlarında "dünya sineması" kapsamında the niked night olarak oynayan bu filmin konusu ise şöyle özetlenmiş;

    " film bir sirkte yaşanan olayları konu ediniyor. isveç te gezici alberti sirki nin ortaklarından biri olan albert johannson üç yıl aradan sonra yaşadığı kasabaya gelir ve karısıyla çocuklarını görür. bu süre zarfında sirkte çalışan anne ile ilişki yaşamaya başlamış ve eski yaşamından alabildiğine uzaklaşmıştır. öte yandan anne metresi olduğu adamın karısıyla bir araya gelmesinden rahatsız olmuş, kıskançlık duygusu yüzünden ne yapacağını şaşırmıştır."

    bergman'ın sinema kariyerinin en erken ürünlerinden biri olan gycklarnas afton yönetmenin deyişi ile bir "kurtuluş" niteliği taşımaktadır. her şeyden evvel filmin kötümser tarafının tartışılacak bir yanı yok. lakin bergman sahip olduğu o sihirli değneği ile yine insan ilişkilerini, tarafların birbirlerine karşı beslemiş oldukları o güvensizliği, kıskançlığı muazzam sunmuş. zaten bergman filmlerinin geneline bakıldığında gözlemlenen genel hallerdir bunlar. güvensizlikler, sadakatsizlikler ve devamında gelen mutsuzluklar...
    hikayenin en mutsuzu albert karakteri gibi görünse de bana kalırsa daha da iç burkan tarafı mevcuttur ki o da sirkin palyaçosu frost karakteridir. bergman henüz filmin başında yapacağını yapar ve seyircisine gayet vurucu bir giriş sunar. bu açıdan frost karakteriyle film boyunca muazzam oyunculuk çıkaran anders ek'i ayrıca konuşmak, hakkında uzun uzun yazmak gerekir, o ayrı.
    filmin genel teması aşağılama ve aşağılanma üzerine dedik. bergman bunları sunarken "sınıf mücadelesi" altında sunar. yani soylusu da var işçisi de. özellikle filmin sonuna doğru albert'in tiyatrocu adam tarafından dayak yediği sahne bunun için iyi örnek gibidir. ya da anne'nin kolye karşılığı soylu, iyi bir gelecek düşleriyle bedenini satması gibi.
    lakin filmin sunduğu genel temaya dönecek olursak, hakkında söylenebilecek belki de en doğru şey herkesin günün birinde dönüp dolaşıp geldiği noktanın vurgusu; yani en baştan başlama isteği.
    albert'in derdi de budur aslında. en baştan başlamak ister, karısına ve çocuklarına dönmenin peşindedir. lakin istediği olmaz ve devamında ciddi bir buhranı gözlemlersiniz.
    yani albert in buhranı...
    onun ölümün eşiğine gelmiş halini de gördükten sonra bergman devreye girer ve albert sirki ile kaldığı yoldan devam kararını alır.
    yine yolculuklar başlar, yine yeni mekanlar...
    çünkü hayatta buna tekabül edendir. her daim istenilen, arzulanan şeylerin olmadığı lakin yine de nefes almaya devam edilendir. ve albert de tıpkı bunu yapmaktadır.
    yani; yola devam...

    kısacası yine bilindik bir bergman rejisidir bu. yine insan ilişkilerine dair muazzam bakış açıların iyi oyunculuklar dahilinde sunulduğu başarılı bir film.
    her şeyin ötesinde zaten ıngmar bergman gibi bir isimden bahsediyoruz. sinema hususunda daha ötesi var mıdır ?
    işte bu nedenle bu film kesinlikle izlenilmeli. iyi seyirler.
    2 ...
  4. fernanda montenegro

    1.
  5. her daim başarılı rollerin yaratıcısı, brezilyalı bir oyuncu. özellikle marcos bernstein ile birlikte dahil olduğu projeler bir nevi tadından yenmeyendir. bunun için en iyi örnek ise the other side of the street filmidir. bu filmle de anlaşılacağı gibi, herhangi bir replik dahi olmaksızın sadece gözleriyle dahi muazzam oyunculuk sunan biridir.
    belki çok kalabalık bir filmografiye sahip değil lakin sağlam projelere dahil olduğu su götürmez bir gerçek.
    0 ...
  6. the other side of the street

    1.
  7. the other side of the street, orijinal adıyla o outro lado da rua yönetmenliğini marcos bernstein'in yaptığı 2004 yapımı bir dram filmi.
    filmin oyuncu künyesine gelecek olursak, cidden başarılı isimlerin göz doldurduğu bir gerçek. regina rolü ile fernanda montenegro; camargo rolüyle raul cortez seyrine doyum olmayan bir oyunculuk ortaya sunmuşlar. bu ay cnbc e'nin "sinema şöleni" kapsamında yayınladığı the other side of the street filminin konusu ise şöyle özetlenmiş;

    "regina, altmış beş yaşında bir kadındır. kocasından boşanmış olan, oğlunu da pek seyrek gören regina polis için gönüllü muhbirlik yaparak boş vaktini değerlendirir. kahramanımız bir akşam gene her zamanki gibi komşuların pencerelerini kontrol ederken, bir evdeki olaylar dikkatini çeker. yaşlı bir adam karısına bir ilaç zerk etmiştir, kadın da ölmüşe benzer. regina durumu derhal polise haberdar eder. ama polis ihtiyar yargıç camargo'yu tutuklamaz. regina da, bu soruşturmayı tek başına sürdürmeye kararı verir.
    ancak bir süre sonra yargıç camargo, regina'yı fark eder, ona ilgi duyar ve bir yere çıkmalarını teklif eder. yaşlı kadın, bu teklifi kabul eder. ikisi birbirlerine ilgi duyarlar. böylece marcos bernstein'in filmi, bir anda bir kedi-fare kovalamacasından, bir ikinci bahar aşkı hikâyesine dönüşür."

    bu film yalnızlığın filmi gibidir aslında. yönetmen marcos bernstein bu açıdan muazzam bir iş ortaya koymuş. insan ruhuna denk düşen, ifadesi bu denli zor bir şeyi beyazperdeye böylesine güzel sunmak bana kalırsa takdire şayandır. gerek kamera kullanımı gerek ışık - gölge seçimleri ile zaman zaman öyle güzel belirdi ki yalnızlık, bir anda filmin içine girip regina ile birlikte bu eksikliğe bakakalındı, iç geçirildi.
    tabi ki tam bu noktada oyuncuların üst düzey performanslarından da söz etmek gerekir. sadece bir bakışıyla dahi içinde bulunduğu ruh durumunu saniyede seyirciye aktaran fernanda montenegro filmin şüphesiz yıldızı.
    şimdi buradan sonra yazacaklarım fena halde spoiler içermektedir, bilginize sunulur. ondan sonra vay efendim ben bilmiyordum, vay efendim ben görmemiştim demeyiniz çok rica ederim.

    --spoiler--
    daha evvel söylediğim gibi yönetmenin yalnızlığı işleyişindeki o ince noktalar filmin temel başarılarından biri. mesela iki saat boyunca en yürek burkan anlardan biri bana kalırsa şu banka soygunu sonrasında yaşadığı şaşkınlığı birilerine anlatmak isteyen regina'nın kendi evini arayıp, kendi telesekreterine konuşması muazzam bir yalnızlık örneğini oluşturur. anlatacak kimsesi yoktur ve evindeki o boş duvarlarda yankılanır sesi. devamında ise deliriyor muyum der kendi kendine. bu oldukça acıdır, acıtandır.
    --spoiler--

    kısacası bu film yönetmen marcos bernstein'in rejisi eşliğinde yalnızlığı muazzam işleyendir. içinde hayata dair çok mühim bakış açıların yer aldığı ve bana kalırsa seyir zevki yüksek bir filmdir. evet, güldürmez belki. sizi yüksek tonlarda kahkahalara boğmaz, neşelendirmez. lakin iç acıtır bu film...
    sorar, sorgulatır.
    işte en azından sırf bu nedenle muhakkak izleyiniz, izlettiriniz.
    iyi seyirler.
    0 ...
  8. oss ve pacman benzerligi

    1.
  9. öncelikle;

    http://blog.buycostumes.c..._images/pacman-768734.PNG

    http://www.dikeygecis.net...lar/image/osym%20logo.jpg

    tek ortak noktanın şekil şemal olmadığı, mevcut hadisenin içerik bakımından da epey bir benzerlik teşkil ettiği durum.
    genellemeler dahilinde, ortak noktalara gelecek olursak;
    pacman de tıpkı öss gibi önüne geleni yemektedir. hemde acımadan ve mütemadiyen. dolayısıyla büyük umutlar ve çabalarla hazırlanılmış bu sınavdan "yiyilen" olarak ayrılmanız pek tabiidir.
    ben sınav sonucumla yiyen değil yediren olurum diyenlere ise ikinci bir şıkkımız mevcut;
    iş hayatı...
    biz buna kısaca hayata atılmak diyoruz, o ayrı. üniversite hayatı boyunca ara ara isyanlarla lakin mesut geçirdiğiniz yıllar su gibi akıp geçmiş ve size hayattaki esas kademeyi sunmuştur.
    iş ?
    devamında ise, böyle bir sistemde bir zamanlar sadece sınavı "kazanmış" olmanın yetmediğini işte o an ziyadesiyle kavrarsınız.
    tüm bunlar tecrübeye sabittir. misal;
    "okudum da ne oldu" diyenlerin sayısı hiç de azımsanacak gibi değildir.

    bu açıdan bakıldığında, sadece kafadan oluşmuş pacman sistem; öss mağdurları ise tüketilen yemden öteye geçemeyendir.
    1 ...
  10. sanat ve siyaset

    1.
  11. akla ilk olarak "araç" ve "amaç" klişesini getiren iki ayrı kavram. elbette sanatın araç olarak değil amaç olarak icra edilmesi elzemdir, o ayrı. zaten klasik bir deyim olacaktır belki ama sanat evrenseldir. dil, din, ırk ayrımı zaten doğasında olmamalıdır. bu nedenle hitap ettiği kitle her daim geniştir vs.
    lakin yeri geldiğinde sanatın bünyesinde siyasi mesaj verme kaygısı da bana kalırsa gayet normal ve yerindedir. çünkü icra edilen şey belli, sanat. yani sanatçıyla birebir ilintili bir şey bu. elbette kişiler siyasi görüşlerini, ideolojik tavırlarını yaptıkları en iyi şey ile yani sanat yoluyla ifade edeceklerdir. burada kesinlikle problem yok. lakin işte işin içinde ince bir ayar söz konusudur. muhalif kalma derdi ile işi din, ırk vs. ayrımına sürmek doğru değildir, yapılmamalıdır.
    sanat muhaliftir evet. hemde sadık bir muhalif. bu nedenle karanlık çağlar diye adlandırılan dönemlerin yasaklı ögesi haline gelmiştir her daim. çünkü sanat bünyesinde lider yetiştirir. lakin işte sistem lider yetiştirmez, o ayrı.
    0 ...
  12. chubby checker

    1.
  13. özellikle 60'lı yıllara damgasını vurmuş şarkıcı. en bilinen şarkılarının başında let s twist again ve the twist gelir. döneminin en çok parlayan isimlerinden olan checker hiç şüphesiz sesi kadar dansıyla da bizi büyülemiştir. 60'lı yılların modası olan twist tarzı dansın yakıştığı nadir adamlardandır. özellikle let s twist again klibindeki performansı takdire şayandır. izlemek isteyenler için buyurunuz bu linki olur;

    http://www.youtube.com/watch?v=K5PqydMA1kA

    klibi izlerken size nacizane bir önerim mevcut. mümkünse seyir sırasında chubby amcamızın suratının "ay parçası" kıvamına dikkat ediniz. bir insan işini ancak bu denli severek yapabilir dedirtecek cinstendir.
    2 ...
  14. baby geniuses

    1.
  15. yönetmenliğini bob clark'ın üstlendiği, başrollerinde kathleen turner ve christopher lloyd'un olduğu 1999 yapımı komedi filmi. film, iki yaşına kadar tüm bebeklerin aynı evrensel dili konuştukları gibi bir iddiadan yola çıkarak bu gizli bebek dilini çözme gayretini anlatır.
    filmin türünün iddia ettiği gibi komedi niteliğinde pek fazla sahneleri yok. zaten iyi bir filmde değil. belki plansız bir pazar günü öylesine izlenebilecek filmlerden biridir.
    bunların dışında seyircilere en büyük sürprizi back to the future serisinden de tanıdığımız çılgın profesörü başarıyla canlandıran christopher lloyd oluyor. back to the future filmindeki o orijinal profesör tiplemesinden sonra onu böyle değişik bir karakterde izlemek filmin size sunduğu nadir hoşluklardan biri.
    0 ...
  16. picture bride

    1.
  17. yönetmenliğini kayo hatta'nın yaptığı başrollerinde youki kudoh ve cary tagawa'nın bulunduğu 1994 yapımı bir japon filmi. filmin konusu ise şöyledir;
    hikaye 1918'de geçer. film boyunca deyim yerindeyse görücü usulüyle evlendirilen 16 yaşındaki genç kız riyo'nun hikayesine şahit oluruz. bu evlilik ile japonya'dan hawaii' ye giden genç kızın yabancı bir ülkede çektiği sıkıntıları, hayat şartlarını konu alan bu film political film society özel ödülü ve sundance film gestivali'nde izleyici özel ödülü almış başarılı bir yapım.
    0 ...
  18. alkolsuz guc guc degildir

    1.
  19. * aşık olunan o güzide insana karşı beslenen ulvi duygunun -ki biz buna kısaca aşk diyoruz- doyasıya alkole dayanıp yeterli cesareti bulduktan sonra devamında ilan-ı aşk edecek kıvama gelen bünyenin sarf etmesi olası cümle. bu bildiğin slogan gibidir. utangaç, heyecanlı aşıkların cesaret bulup gerçekleştirdikleri ifade yollarından biridir. bünyede şöyle vuku bulur;
    o düşünülerek içilir... içilir...
    devamında ise "seviyorum uleeyn" nidaları atılır.
    o gazla sevdicek ile gidip konuşmanın gerekliliğine inanılır. * *
    2 ...
  20. ready to wear

    1.
  21. yönetmenliğini robert altman'ın yaptığı 94 yapımı film. filmin oyuncu künyesine gelecek olursak bir sürü ünlü ismin bir arada olduğu görülüyor. bunların başında marcello mastroianni ve sophia loren var. devamında ise julia roberts, tim robbins,kim basinger, stephen rea gibi isimler künyeyi oldukça albenili hala bürüyor. sizde bu denli ünlü isimleri bir arada görünce izlemekte fayda var diyorsunuz lakin ciddi bir hayal kırıklığına da uğruyorsunuz.
    filmin konusu genel manada paris'teki bir moda haftasına odaklanıyor. böylece film moda dünyasının renkli kişiliklerini eğlenceli (!) bir biçimde ortaya koyuyor.
    ready to wear, türkiye'de hazır giyim adı altında vizyona girmiş. bunu ilk duyduğumda iyi ki sinemaya gidip, para vermemişim dedim. işin maddi boyutundan çok manevi boyutu oldukça can sıkıcı zaten. henüz daha ne olduğunu anlamadan film bitiyor. ayrıca kesinlikle türünde belirtildiği gibi eğlenceli, komik değil. aslında bir film gibi de değil ya. sanki herhangi bir kurgu yok ya da herhangi bir metin. oyuncular tamamen spontane, doğaçlama türünde oynuyor gibi. bu nedenle filmde diyaloglarda, oyunculuklarda oldukça havada kalmakta.
    gerçi oyunculuk demişken bu film sayesinde marcello mastroianni ve sophia loren'i görmek ayrı bir güzel. lakin onlar bile kurtaramamış filmi, o ayrı.
    kısacası; ready to wear muhakkak izlenilmesi gereken filmlerden biri değil. izlemediğiniz takdirde ortada kaçırdığınız güzel bir filmde yok zaten. belki renkli oyuncu kadrosu hatırına izlenebilir ama sadece o kadar.
    0 ...
  22. the journey of august king

    1.
  23. yönetmenliğini john duigan'ın yaptığı başrollerini jason patric ve thandie newton'ın paylaştığı 1995 yapımı dram filmi. konusu ise genel bir ifadeyle august king adındaki bir çiftçinin erzak alma niyetiyle yola çıktığı uzun seyahatinde başından geçenleri anlatıyor. film john ehle'nin 1971 yılında yazdığı bir romandan sinemaya uyarlanmış. ehle zaten filmin senaryosuna da el atmıştır.
    buradan sonra yazacaklarım fena halde spoiler içermektedir, bilginize sunulur. ondan sonra vay efendim ben görmedim, vay efendim ben bilmiyordum demeyiniz çok rica ederim.

    --spoiler--
    henüz filmin başlarında köle anna'nın nehirden bir anda fırlaması beni resmen ürkütmüştür. film bittikten sonra gecenin devamında zaten bir ara rüyarıma girdiğinide bu vesileyle belirteyim.
    hadi onu geçtim, iyilik yap denize at mantığını benimsemiş yağız delikanlımız king'in bir kız uğruna yolculuk boyunca tüm varını yoğunu feda etmesi bildiğin enayiliktir. benim üzüldüğüm nokta hayvanların sonları oldu, yazık. kız adamı resmen sömürdü gitti ya, pes ben hiçbir şey demiyorum.
    --spoiler--

    kısacası 90 dakikanın boşa gittiği filmdir. yapacak daha iyi şeyleriniz mevcut ise gidiniz, onlarla uğraşınız. yok ben illa izlemek istiyorum, sabır konusunda kendimi sınamak istiyorum diyorsanız buyurunuz, izleyiniz.
    0 ...
  24. guven aydin

    1.
  25. * türkçe tangoların değişmez vokalidir. hoş bir sese sahip olmasıyla birlikte en çok bilinen şarkısı simsiyah bakışların adlı parçadır. kalan müzik'ten çıkan geçmişten günümüze tangolarımız adlı albümde de bu parçayı seslendirmektedir. aynı zamanda istanbul belediye konservatuarı piyano bölümünü bitirmiştir. müzik hayatına 1985 yılından bugüne dek devam eden güven aydın, istanbul radyosu tango orkestrası eşliğinde türkçe tangolar programlarına radyo ve televizyonda devam etmektedir.
    1 ...
  26. kemal aydogan

    1.
  27. ankara d.t.c.f tiyatro bölümünden mezun bir tiyatro sevdalısı. aynı zamanda oyun atölyesi'nin tiyatro yöneticisi. 1999 yılında kurulan ve o günden beri kemal aydoğan ile yoluna devam eden oyun atölyesi bu açıdan güzel oyunlara imza atmıştır. bunlar arasında oyun atölyesi'nde bu sezon izlenebilir olan evlilikte ufak tefek cinayetler ve hırçın kız'da mevcut. bunların dışında;
    2004 yılında azrail'in gözyaşları,
    yine 2004 yılında othello,
    2005 yılında jeanne d'arc'ın öteki ölümü,
    2006 yılına ise, atinali timon oyununu yönetti.
    ortaya koyduğu oyunlara bakılacak olursa neredeyse shakespeare'in tüm oyunlarını sahneye koyma gibi bir isteği söz konusu. bu mevzuda geyet başarılı olduğu rahatlıkla söylenebilir. ortaya koyduğu her reji birbirinden keyifli ve oldukça güzeldir. tiyatro dünyasında kendini takip ettiren biridir. keyifle takip ediyoruz.
    0 ...
  28. social distortion

    1.
  29. *
    bir punk rock grubudur. özellikle vokali çok sağlamdır. mike ness iyi bir vokal olmasının yanında aynı zamanda ressamdır. grubun albümlerine bakacak olursak;
    1. social distortion
    2. somewhere between heaven and hell
    3. white light, white heat, white trash
    4. live at the roxy
    5. story of my life live
    6. unchained, bootleg
    7. out of the gutter bootleg
    8. hard knock and white socks bootleg
    9. live heat
    10. out of the gutter bootleg
    11. more girls, more cars and even loud guitars bootleg
    12. anaheim 2001 bootleg

    bunun dışında birçok parçası film müziklerinde görülebilen, güzel müzikler yapan bir grup.
    0 ...
  30. nikotoromo

    1.
  31. (bkz: ukte)
    uktecinin notu: antalya bölgesinde cennetten bir köşe. diğer ismi "yukarıkocayatak" geçen bölge. antalya'ya gittim diyene "nikotoromo'ya gittin mi" diye sorulara maruz kalınan gidip gezilesice bir yer.
    ukteyi veren yazarında belirttiği gibi* antalya'nın serik ilçesine bağlı hoş bir beldedir. isminin anlamına gelince; eskiden göçebeler tarafından hayvan yatağı olarak kullanılan bu beldeye kocayatak dedikleri rivayet edilir.
    0 ...
  32. the farthest shore

    1.
  33. * yazar ursula k. le guin'in yerdeniz üçlemesinin üçüncü kitabının ismi. ayrıca metis yayınlarından en uzak sahil adıyla çıkmış bu eser temelde ölümü anlatır.
    serinin diğer kitapları ise şöyledir;
    yerdeniz büyücüsü
    atuan mezarları
    en uzak sahil

    yazar üçlemenin son kitabı olan en uzak sahil hakkında şöyle der;
    "onun diğerlerinden daha zayıf kurgulu, daha tutarsız ve eksik olması da bu yüzden. ilk iki kitap yaşadığım ve atlattığım şeyler hakkındaydı. en uzak sahilde konu edilen şeyi ise yaşayıp atlatamazsınız. Bu bana genç okurlar için çok uygun bir konu gibi gelmişti, çünkü çocuk yalnızca ölümün varolduğunu değil -çocuklar ölümün yoğun bir biçimde farkındadırlar- kendisinin de ölümlü olduğunu, öleceğini anladığı anda, çocukluk biter ve yeni hayat başlar. bu da büyümedir, ama daha geniş bir bağlamda"
    1 ...
  34. antalya ya kar yağması

    1.
  35. (bkz: ukte)
    uktecinin notu: ahh ah.*
    ukteyi veren yazarımızdan da anlaşılacağı gibi ülkenin güneyinde yaşayan insanlar için bu bir çeşit özlemdir. aynı mevzu izmir'li insanlar içinde geçerlidir. enlem etkisinin sonuçları nedeniyle bu şehirlerde kar görmek pek olası değildir. nadir gerçekleşen, lakin gerçekleştiğinde de yediden yetmişe herkesi mutlu edendir. bu gibi güneyde yar alan şehirler kışlarını daha ziyade kuru soğuk diye tabir ettiğimiz hava olayları ile atlatmaktadırlar. geriyede işte böyle kar özlemiyle yanıp tutuşan "ahh ah" diyen insanlarımız kalmaktadır.
    1 ...
  36. thalassinos pantelis

    1.
  37. yunan şarkıcı ve besteci. güzel ezgilerin sahibi. güzel sesiyle iyi parçalara imza atmış biri. şüphesiz en güzel şarkısı anathema se'dir.
    0 ...
  38. kemal bekir

    1.
  39. * iyi bir yazar ve yılların tiyatrocusudur. bütün öyküler, hücre 1952, kaçaklar, kanlı düğün, yabancılar, düşüş adlı eserlerin de sahibidir. düşüş adlı eseri sinema ve tiyatroyla ilgilenenler için rehber niteliğindedir. bunun dışında en çok bilinen hücre 1952 adlı eseri temelde türk edebiyatına dair incelemeler, anılar ve tenkidler içeren bir eserdir.
    yazarlığının yanında tiyatronun görkeminden vazgeçemeyen kemal bekir aynı zamanda bir sürü oyunda da yer almıştır. bunlardan biride yönetmenliğini gencay gürün'ün yaptığı orjinal ismi "an ıdeal husband" yani ideal koca adlı eserde de başrol oynamış bir ustadır.
    2 ...
  40. pinback

    1.
  41. *

    indie rock türü müzik yapan, sağlam bir grup. özellikle ikinci albümleri blue screen life bıkmadan, usanmadan dinlenilenler listesindedir. june,loro, fortress, penelope gibi birbirinden güzel parçalara sahiptirler.
    1 ...
  42. anna maria sigmund

    1.
  43. *

    avustralyalı bir yazar. diktatör, şeytan, söylev isimli kitabında hitler'in geçmişi ve kökeni üzerine sorgulamalarda bulunup, bu zamana kadar hakkında çok konuşulan bir lideri aslında ne kadar tanıdığımızı işliyor.
    diğer kitabı olan nazi kadınları da nazi almanyası'nda kadınların durumunu konu alan bir eser.
    anna maria sigmund viyana'da tarih ve sanat tarihi okumuş ve bu yönde eser veren bir yazar. halen avusturyalı tarih araştırmaları enstitüsü'nün de üyesidir.
    0 ...
  44. perdesiz gitarda arayislar

    1.
  45. *

    erkan oğur'un 83 yılına tekabül eden, çekirdek sanat evi tarafından kaydedilmiş lakin yayınlanmamış albümüdür. albüm beş parçadan oluşmaktadır;
    01 - makamlarda gezintiler
    02 - renkler yer zaman değiştirme
    03 - bachianas brasileiras no5 - heitor villa lobos
    04 - goodbye pork pie hot blues - charles mingus
    05 - iki keklik ( elazığ yöresinden bir türkü) *
    kaynaklardan erkan oğur'un diskografisine bakıldığında yine aynı ifadelerin kullanıldığı görülür. yani albüm, "çekirdek sanat evi kayıtları" adı altında geçer. zaten rivayete göre bu eser çekirdek sanat evi'nde bülent ortaçgil, fikret kızılok gibi isimlerle birlikte ara ara dinletiler yapıldığında ortaya çıkmıştır. yani herhangi bir plan dahilinde değildir işte zaten bu yüzden alabildiğine doğal ve kıymetli bir albümdür.
    0 ...
  46. cocuklarda dayak sonrasi 3saniyelik tepki refleksi

    1.
  47. bu tepki beraberinde genelde " acımadı ki " tarzında dudaklardan dökülür. lakin hiç merak etmeyiniz acımıştır, çocuktur o. inattır yaptığı. bu nedenle ne diyoruz? şiddete hayır! onlar her ne kadar kuduruk ve bir o kadar çılgın bebelerde olsalar şiddet uygulamak doğru değildir.
    1 ...
  48. suda batan marjinal balik

    1.
  49. *

    yaratıcı balıktır. gün içinde ufacık akvaryumda bir o yana bir bu yana yüzmektense arada bata çıka türlü atraksiyonlara bulaşan balıktır. bunun dışında aynı balığın etine dolgun olmasıda kuvvetle muhtemeldir tabi. burada fazla kiloların verdiği hantallık dolayısıyla arşimet 'in suyun kaldırma kuvvetine ilişkin öne sürdüğü tezler çaresiz kalmaktadır o ayrı...
    0 ...
  50. tipe aşık olmak

    1.
  51. *

    sadece dış görünüşe bakarak yaşanan olaydır. lakin tam olarak aşk mıdır bilinmez. zati sanırım ilk görüşte aşk denilen mevzuda böyle bir şey olsa gerek. o an gözünüze çarpan bu kişiye derin hisler beslemek mevzu bahistir. ya kaşı güzeldir ya gözü..ya elleri hoşunuza gitmiştir ya da boyu posu...lakin aşkın bunlardan daha da fazlasına ihtiyacı vardır azizim. peki nedir bunlar? tabi ki herşeyden evvel dış görünüşün tüm makyajından sıyrılıp gönül denilen konuyu farketmek lazımdır. bakalım bu kişinin dışı kadar içi de güzel midir işte asıl önemli olan budur.
    0 ...
  52. yasamak icin anlatmak

    1.
  53. amerikan film klişelerinden biridir. paylaşılamayan bir mevzu olduğunda çok sık kullanılır. bu nedenle büyük ihtimalle biri ya diğerinin parasını çalmıştır ya da çok gizli bir sır mevzu bahistir. bu nedenle kahramanın başına bir silah dayanır ve o muazzam cümle sarfedilir;
    - yaşamak istiyorsan anlat kahrolası *
    gayet klasiktir. yaşamak için anlatmanın en iyi örneklerinden biridir.
    1 ...
  54. blastosist

    1.
  55. doğum öncesi gelişim dönemlerinden biridir. bu dönem dölüt evresine tekabül eder. bu da yaklaşık olarak gebe kalındıktan sonraki ilk iki haftayı kapsamaktadır. bu dönemde zigot hızlı bir şekilde bölünmesini sürdürürken çoğalan hücreler bir zaman sonra küme halinde biçimlenir. işte bu hücre kümesine tıpta "blastocyst" adı verilir.
    kısacası, bir zamanlar hepimiz küme şeklinde bir adet blastosist idik.
    0 ...
  56. faruk gungor

    1.
  57. *

    itü matematik profesörü, aynı zamanda diferansiyel denklemleri adlı kitabın yazarı. beta yayınevinden çıkan kitap; diferansiyel denklemler teorisi ilk ilgili olan matematik, mühendislik öğrencileri için rehber niteliğindedir. aynı zamanda kitap prof. güngör'ün itü'nün çeşitli fakültelerinde vermiş olduğu derslerin notlarından oluşmaktadır.
    0 ...
  58. golgeleri oldurmek

    1.
  59. *

    orjinal adı killing the shadows olan, yazar val mcdermidin doğan yayınevinden çıkmış romanı. kitabın konusuna gelecek olursak;
    gerçek ile kurgu arasındaki çizgide elini kolunu sallayarak dolaşan bir katil. kurbanlarını gerilim polisiye yazarları arasından seçiyor ve onları tıpkı kitaplarında kurguladıkları biçimde öldürüyor.
    ve bir kadın fiona cameron onun bu gerilimin içinde yer almasının nedeni ise cinayet romanları yazarı olan sevgilisi kim martin. geçmişte kardeşinin öldürülmesine engel olamayan psikolojik profilleme uzmanı fiona, hem sevgilisini kurtarmak hem de geçmişiyle barışmak için gerekenleri yapar.*
    1 ...
  60. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük